Ökkeş Ağaoğlu
TARİH olarak çok değerli olan 19 Mayıs, bizim önemle üzerinde durmamız gereken en önemli günlerden biri... Önemini hem kurtuluşun ilk adımı olarak kabullenmeliyiz ve hem de Atatürk’ün düşüncelerinde oluşturduğu Milli Mücadeli’nin anlamına yakışanı yapmalıyız... “Nedir o?” derseniz eğer... Tabii ki Cumhuriyet’e atılan ilk adımın nerelere ve ne manalara geldiğini kapsayabilmeliyiz... (Ki, 19 Mayıs hem Cumhuriyet’in ilk maşalesi ve hem de Atatürk’ün devleşen Türk unsurunu dünyaya kabul ettirmesidir... Bunun böyle olmasını istemeyen ve tarihi çarpıtarak ondan çok şey bekleyenler, ne yazık ki hep sınıfta kalmışlardır... Kalmaya da devam edecekler... Çünkü 19 Mayıs’ı unutturma gayreti içinde olanlar hep kaybetmiştir ve bundan böyle de hep kaybedecektir... İlk kayıpları Atatürk’ün ruhunu halktan silememeleri olacaktır (ve olmuştur da...) İkincisi ise, hem Cumhuriyet’in nimetlerinden yararlanıp Türklüğü kalleşçe ve üstü örtülü savunmak istemişlerdir... Hem de şeriat saçmalığını Cumhuriyet’e monte etmeye çalışarak... Fakat ne yaparlarsa yapsınlar hiçbir zaman başarılı olamamışlardır. Olamayacaklar da...
KURUCUNA HEM KÜFÜR EDECEKSİN, HEM ONUN YATIRIMLARINI SATARAK ŞATAFAT İÇİNDE YAŞAYACAKSIN VE HEM DE BUNA YUMUŞAMA DİYECEKSİN. HADİ ORADAN... YUMUŞAMA FALAN YOK... Dünyada hiçbir ülke yoktur ki kurucusuna bu kadar kin ve nefret besleyen ahlaksız grupları içinde beslesin... Hiçbir ülke yoktur ki kurucusunun yatırımlarını satarak dünyada cenneti yaşamaya çalışsın ve kendi inadı uğruna milleti de ezmeye çalışsın... Bunu ve bununla birlikte gelişecek olan farklı ve ters yapılaşmaları ülke bazında oturtmaya çalışan grup ve gruplar (ve tabii ki de partiler) bir gün Atatürk’ün Cumhuriyet duvarına çarparak tekrar gerisin geriye düşeceklerdir... Geriye düşmelerinin adı çağdışı yaşatmak istedikleri zamana gömülecekler... Halkımız ise Cumhuriyet’in nimetlerinin ne kadar önemli olduğunu anlayacaklar ve şu anda da anlamışlardır... Zaten anlamamış olsalardı mahalli seçimlerdeki yıkımı ve yenilgiyi yaşamamış olurlardı... Hatta hissetmemiş olurlardı... Ama yenilgiyi ülke kapsamında hisseden hükümet, sonuçta Atatürk ile uğraşmaktan vazgeçip, “Yumuşama” politikasını benimsemeye çalışmıştır... Ama ne yazık ki onda da başarılı olamamıştır. Nasıl mı? Hukukun ve adalet mekanizmasını halâ sınıf atlayamaması, iktidarın yumuşama göz boyacılığı altında gemisini yürütmeye çalıştığı artık sırıtmaktadır. Onun içindir ki düne kadar öğretmenler için yapılan büyük mitingde CHP liderinin gerçekleri savunması hükümete yaptığı eleştiriler adresini ve yerini bulmuştur. Onun içindir ki belediyelerin büyük borçlar içinde bıraktığı AKP zihniyetinin ne kadar lüksü ve şatafatı sevdiği halk tarafından eleştirilere boğulmuştur. Bunun adı son günlerde moda olan “Yumuşama” değildir... Aksine yumuşama görüntüsü altında geriye düşmüş olan düşmanlık politikasıdır... Ötesi ise vatanı satmaktır... (Ki, maşallah onu da yapıyorlar...)
KENDİNİ ALPEREN OCAKLARINDAN OLDUĞUNU İDDİA EDEN BİR KİŞİ, ATATÜRK’E ÇAMUR ATAYIM DERKEN O ÇAMURUN ALTINDA EZİLMİŞTİR. VE HER ZAMAN DA EZİLECEKTİR. Bir gün sokak röportajlarını izlerken bir konuşmaya şahit oldum... Ve o kadar üzülmüştüm ki, sormayın gitsin... Röportajdaki kişi kendini “Ben Alperen Ocaklarındanım” diyerek söze başlamıştı... Ve sonra konu ülkeye, Atatürk’e geldiğinde alakasız ve tarihte yeri olmayan açıklamayı ortaya atıverdi Bakın, bir nizam-ı alem ülkücüsü ne diyor: “Ben nizam-ı alem ülkücüsüyüm. Alperen’im... Alperen kültürüyle yetiştim. Benim ceddim Selçuklu’dur. Anadolu Selçuklu’sudur. Benim ceddim Mustafa Kemal, bilmem şu – bu değildir... O da var (Atatürk’ü kastediyor)... O, tarihin içinde bir bölüm. Kesinlikle kabul etmiyorum. İstiklal Savaşı denen, o adına İstiklal Savaşı dediğimiz savaş da bir İngiliz senaryosudur. Nedeni de, Osmanlı’yı yıkmak için düzenlenmiş bir senaryo...” Bunu izlerken içim içimi yedi... Bunları söyleyen okumuş yazmış bir kişi... Çünkü konuşmalarında çok iddialı. Ama tarihini okumamış, Türk tarihini ve yakın savaşlarımızın bir gününü bile anlatamayan bir düşmanlıkla (yani Türk düşmanlığıyla) hareket ediyor... İşte o şahsa şunları sormak isterdim? 1) – İtilaf devletlerine Sevr Antlaşması’na imzasını atan kimdi?.. Osmanlı paşası Hadi Paşa ile Rıza Tevfik (Bölükbaşı) ile Bern Büyükelçisi Reşad Halis beyler değil miydi?.. 2) – Osmanlıya ait olan bütün ulaşım araç ve gereçler itilaf devletlerinin denetimine verilmedi mi?.. 3) – Osmanlı’nın denetiminde bulunan Hicaz, Yemen, Suriye ve Irak’taki askeri birlikler de itilaf devletlerine teslim edilmedi mi?.. 4) – 1. Dünya Savaşı’ndan sonra Mondros Mütarekesi’ne imzasını atan yine Osmanlı İmparatorluğu değil miydi?.. 5) – Ve Atatürk bütün bunları elinin tersiyle iterek ve Milli Mücadeleyi yaparak bu anlaşmaları yırtan eşsiz komutan değil miydi?.. Onun için kendini Alperen olarak tanıtan ve Atatürk’ü ingilizlerle birlikte hareket etmekle suçlayan Alperenci cahil kişi, ne tarihini okuyarak röportajını yapıyor.. Ne de Türk ulusunun ve Türklüğün kıymeti harbiyesini biliyor... Onun bütün yaptığı Alperen düşüncelerin bugünkü Cumhuriyet yapılanmasına ters düştüğü için Atatürk’e düşmanlık besliyor... Oysa Atatürk hem Alperen’li olmanın milli değerini kurtarmıştır... Hem de Türkiye’yi Cumhuriyet yaparak Arap aleminin o cahil padişahlık saçmalığıyla altında kalan halkının inim inim inlemesini önlemiştir. O kişi bunları iyi okumadıkça, bilmedikçe ve boş kafayla atıp tuttukça, kendini ve ülkesini yerin dibine sokmaya devam edecek...
19 MAYIS’IN ÖNEMİ TARİHİ AKIŞ İÇİNDE BAZI SÖYLENTİLERİN GÜN IŞIĞINA ÇIKMASINA ÇALIŞMIŞLARDIR. AMA BİR TÜRLÜ BAŞARILI OLAMAMIŞLARDIR. OLAMAZLAR DA... 19 Mayıs’ı ve Atatürk’ün Samsun’a çıkma emrini Osmanlı padişahının verdiği emirle gerçekleştiğini iddia edenler, daha sonra tarihi gerçekler masaya yatırılınca anında o masayı terk etmişlerdir... Neden?.. Çünkü taraftar bulamamışlardır... Bugün bu taraftar bulma sevgisi altında artık Atatürk anıtına çelenk konulmasına bile rahatlıkla karşı çıkmaktadırlar... Hele ki daha düne kadar sarayın “Milli bayramlarınızı alışveriş merkezlerinde kutlayın” diyerek Türklüğe olan düşman bakışlarını göstermediler mi?.. Ayrıca Atatürk’e ve İsmet Paşa’ya her türlü hakareti yaparak resmen Cumhuriyet’e olan düşmanlıklarını sergilemekten kaçınmadılar mı?.. Bazen de iktidar partisi olarak, yeri geldiğinde bizden daha Atatürkçü ve daha milliyetçi olmadılar mı?.. Oldular... Hem de öyle bir oldular ki, sormayın gitsin... Ama bizim sorularımız var... O suralar da şunlardır: Dünden bugüne bir yalanın arkasından giden dinci kesimler, şunu söylüyorlar? “Osmanlı Padişahı Vahdettin, Atatürk’ü Samsun’a Milli Mücadeleyi başlatması için gönderdi...” Evet bu yalanla ortalıkta dolaşıyorlar. Oysa bunun aksine Atatürk’ü Samsun’a göndermelerinin nedeni şudur: “İşgalci devletlere karşı olabilecek hareketleri engellemesi için gönderilmiştir...” Ve bununla birlikte bunu koz olarak elinde tutmaya çalışan dinciler, ne yazık ki Vahdettin’in bir beyannamesini gözden kaçırmışlardır. Bakın ne diyor o beyanname... Dikkatlice inceleyelim: “...Vahdettin, 1923 yılında Mekke’de yayınladığı beyannamede, Atatürk’ü Kurtuluş Savaşı’nı başlatması için göndermediğini, (Mustafa Kemal’i Anadolu’ya gönderen kabineye uydum) diyerek Atatürk’ü Samsun’a göndermediğini itiraf eden yazılı açıklaması vardır...) Bakın, görüyor musunuz?.. Vahdettin’in Mekke’de yayınladığı bu beyanname olmasaydı, bugün Atatürk’ü vatan haini ilan edeceklerdi... Allah akıl fikir versin. O “Ben Alperenim” diyen o cahil kişiye şunları sormak lazım: Mondoros Mütarekesi’ne ve Sevr Antlaşması’na (başta İngilizler olmak üzere) itilaf devletlerine imzayı atan kim miş?.. Ve Atatürk’ün Samsun’a ne için gönderilmek istenmiş de, Atatürk halkı seçerek Vahdettin’e niye karşı gelmiş?.. Ve Mekke beyannamesi ile işgal kuvvetlerinin yanında olduğunu resmen yazılı belgeyle açıklayan kim miş?.. Alperenim diyerek ortalıkta dolaşan milliyetsiz kişiye şunu söylememiz gerekiyor: Atatürk işgal devletleriyle ölümüne mücadele etti... Senin o küçümsediğin savaşlarda binlerce insan vatanı için can verdi... Yine de Atatürk, işgal kuvvetlerine teslim olmadı... Ayrıca Osmanlı bir ailenin adı... Ama devletin adı Türkiye’dir.. Hatta Anadolu da denilmektedir... Dış devletler, Osmanlı İmparatorluğu ile ticari ve siyasi yazılı belgelerinde Anadolu veya Türkiye olarak bahsederler... Ama bunları bilmeyenler bugünkü hükümetin arkasından kapalı gözlük koşuşturmaktalar. Ne diyebiliriz ki?.. Allah akıl fikir versin...