Arafat, İsrail ile değil Hamas ve İslami Cihat ile de savaştı

Arafat, İsrail ile değil Hamas ve İslami Cihat ile de savaştı

Filistin'in tarihi akışına en başından başlarsak eğer, hemen şunları hatırlamamız gereken iç huzursuzlukları da düşünmeliyiz... Hele ki FKÖ (Filistin Kurtuluş Örgütü) lideri Yaser Arafat'ı da gelişen olaylarla birlikte izlemeye almalıyız (Ki doğru dürüst sonuca ve bilgilere ulaşabilelim)... Kısaca Arafat'ın sadece İsrail ile değil, kendi iç meseleleri ile de kavgalı bir durumda yaşamını sürdürdüğünü unutmamamız gerekiyor... Örneğin kurduğu silahlı güçlere İzzettin El Kasım adını veren Ahmet Yasin'den adını alan Hamas ve İslami Cihat örgütleri zamanında Arafat'ı zor durumda bırakmıştı. Çünkü onları destekleyen İsrail'di. Yani Filistin Kurtuluş Örgütü görüşmeleri barıştan, hak - hukuk ve topraklara sahip çıkmaktan yana siyasetini ortaya koyarken... Diğer yanda bulunan Hamas ise silahlı örgüt kurarak, canlı bombalarla hak hukuk talep eden bir cinayet örgütü olarak gündeme oturuverdi. İsrail'de kurulan bazı örgütler Arafat'tan yana örgütlenmeyi kabul etmiyorlardı... Her biri kendi kafasına göre siyaseten bir yol çizmeye çalışıyordu. Oysa İsrail, uluslararası mahkemeleri takmamanın sebebini bu cinayet örgütlerine verdiği mücadeleyle cevap vermeye çalışıyordu. (Ki cevabı da tam bir katliam niteliğindeydi... Sonuç olarak da bugünlere gelindi)...<br><br>


FİLİSTİN, İNGİLİZ VE FRANSIZ HAKİMİYETİNİN ALTINDA ONLARCA YIL BASKI ALTINDA YAŞADI... EZİLDİ VE SONUNU TAYİN EDEMEYEN BİR TOPRAKSIZ MİLLET HALİNE DÖNÜŞTÜRÜLDÜ... İŞTE O ANDA ORTAYA KUDÜS MÜFTÜSÜ VE İZZETTİN EL KASIM (YANİ HAMAS) ÇIKIVERDİ...

Filistin, İngiliz ve Fransız hakimiyetinin altında yıllarca ezildi, büküldü... Daha sonra devreye giren İsrail, Arafat'ı Filistinlinin gözünden düşererek devreden çıkarmayı... Ve Filistin'i İsrail'in yönetmesini hayal ediyordu...Ama Filistin'deki yanlış örgütlenmeler Filistinlinin elini zorlaştırıyordu. Birincisi, Filistin'i diplomatik ve siyaset alanında topraklarına sahip olmasından yana tavır koyan Kudüs Müftüsü Emin el Hüseyni idi ve Filistin'i emperyal güçler olan Fransız ve İngilizlerden kurtarmak istiyordu. Diğer taraftan bunun tam karşısında olan İzzettin el Kasım ismi ortaya çıkmıştı. O da din adamı olduğu halde İsrail'e karşı silahlı mücadeleden yana tavır almıştı. Gerillalar yetiştirmeye başlamış ve İsrail'e karşı mücadeleyi cihattan yana ağırlğını koymuştu. Hatta öyle ki Filistinli olup da halinden memnun olan ailelere karşı da mücadele adına zor kullanmaya çalışan bir siyasi eğilimi vardı. Yani laik geçinen ve laikliği savunanlara karşı cephe açmış olan İzzettin el Kasım, Kudüs Müftüsü Hacı Emin'e karşı da adeta savaş açmıştı. Aradan 60 yıl geçen kardeş kavgasından sonra Kudüs Müftüsü Emin'in akrabası olduğu söylenen Yaser Arafat, Filistin Kurtuluş Örgütü'nün başkanlığını yapıyordu. Diğer yanda ise kurduğu silahlı güçlere İzzettin el Kasım adını veren Ahmet Yasin (yani Hamas) vardı.<br><br>


ARAFAT BİR ARADA FİLİSTİN'DEN UZAKLAŞARAK KENDİNİ LÜBNAN'DA BULDU. BEYRUT'TA 10 BİN KADAR GERİLLA ÖRGÜTÜ KURARAK AKERİ YAPILANMAYA ÇALIŞIYORDU... AMA BU İSTİHBARATI ALAN İSRAİL ARAFAT'I BEYRUT'TA BARINDIRMADI... VE ARAFAT TUNUS'A KAÇIVERDİ...


Arafat'ı destekleyen Ebu Ammar, 80'li yıllarda İsrail'den en büyük darbeyi yemişti. Nasıl mı? 10 bin kadar gerilla ile Beyrut'ta sıkıştırılmıştı. Ve Arafat bunu yenilgi olarak kabul ederek Beyrut'tan çekilme kararı aldılar. İşte bu, dünya gözünde Arafat'ın ve Filistin davasının haklılığını yitirmesine sebep olmuştu. Çünkü ortada silahlı militanlar vardı. Ve bunlar barıştan yana değil, silahlı eylemlerle insanları öldürmekten yana tavır sergilemişlerdi. Daha doğrusu bu geri çekilmeyle arkalarında yenik bir Filistin halkı bırakmışlardı. Saygınlıkları ise dünya nezdinde sıfır olmuştu.
Arfat Beyrut'tan ayrıldıktan sonra bu sefer de Tunus'a karargah kurmaya çalıştı. Bu sırada Filistinliler başı boş bırakılmış ve siyaseten sıfır derecesinde bir boş toprakları İsrail baskısına bırakmışları. Daha doğrusu yalnızlığa itilmiş bir Filistin halkı vardı. İşte bu boşluğu durmaya çalışan bir ülke vardı. O da İran'dı. Şah'ı devirerek tahta oturan Humeyni, Filistinliye moral vermeye başlamıştı. İşte bunun tam da tersi Arafat'ın öncülüğünde kurulan Filistin Kurtuluş Örgütü, dini inançlardan yana tavır koyarak padişahlıktan yana değil, aksine laiklikten yana tavır alan aydın görüşlü bir kişiliğe sahipti. Bu da solculuğa açılan ilk kapı olarak önem kazanmıştı. Ama burada en çok kazanan İsrail hükümeti oldu. Çünkü Filistin içinde anlaşamayan örgütler birbirine düşerken bundan yararlanmayı çok iyi bilen İsrail, o sıralarda Filistinli için kurulmuş olan zekat örgütlenmelerinin ağırlğını araştırmış ve bunun sonucunda Arafat'ın başkanlığındaki Filistin Kurtuluş Örgütü'ne olan sempatinin azaldığını hissetmişlerdi. <br><br>


ARAFAT'SIZ KALAN FİLİSTİN'DE DİNCİ GRUPLAR CAMİ SAYISINI İKİYE, ÜÇE KATLARKEN, GERÇEK AMAÇLARININ LAİK DEĞİL AĞIRLAŞTIRILMIŞ BİR DİNİ KÜLTÜRLE BEZENMİŞ FİLİSTİN'İ KURMAK İSTİYORLARDI... BU DA İSRAİL'İN İŞİNE GELİYORDU..ÇÜNKÜ FKÖ'NÜN ELİNİ ZAYIFLATMAK İSTİYORDU...

 

Arafat'ın laikliğine karşılık atağa geçen dinci gruplar İsrail işgali altındaki Batı Şeria'da bulunan 450 cami sayısını 750'ye çıkarmıştı. İslam'ın merkez üssü olan Gazze'de ise  camisi sayısı 200 iken 600'e yükseldi. Ve ilk darbe İsrail'den geldi. 7 Aralık 1987 tarihinde İsrail ordusuna ait olan bir askeri kamyon, Filistinlilerin arasına daldı. 4 Filistinli hemen oracıkta ölmüştü. İşte bu, Filistin - İsrail savaşının fitilinin ateşlenmesine yol açtı. O sırada Tunus'ta bulunan Yaser Arafat da bu olay üzerine İntifada hareketinin başlamasına sebep olmuştu. Tabii bunu fırsat bilen Hamas ise, Arafat'a karşı alternatif bir güç olduğunu Filistinliye göstermeye çalışıyordu. Bu arada Hamas, Filistin Kurtuluş Örgütü'nün direnişi kırmış, Arafat'ı da hain ilan etmişti. İsrail ise bu haraketten sonra gelişen olayları kaygı ile izlemeye başladı. Bu arada Hama da ikiye bölünmeye doğru yol almıştı. Hamas içinde ayrı bir örgütün sinsi şekilde kurulmasını sağlayan, İran'ın da desteğini alan İslami Cihad örgütü mücadeleyi Filistin topraklarında sürdürerek İsrail'e karşı duruştan yana tavır almıştı. Yani İslam devletinin bu şekilde kurulmasından yana tavrını belli ediyordu. Bugün Hamas'ı temsil eden örgüt de cihatı İslam devletinin kurulması için değil, İsrail'in devrilmesi için görüşü savunuyordu. Ama unutulan bir şey vardı ki, o da Filistin'in yüzde 70'ini oluşturan gençliğin büyük bir işsizlikte karşı karşıya olmasıydı. <br><br>


HAMAS İLK 30 KİŞİLİK BİR GRUP KURARAK SİLAHLI EYLEMLERDE BULUNMAYA BAŞLAMIŞTI. ARAFAT DA HAMAS İLE AYNI GÖRÜŞÜ SAVUNMAK İÇİN DESTEKLEYİCİ AÇIKLAMALARDA BULUNUYORDU... AMA ONA İLK İNANMAYAN HAMAS OLMUŞTU... VE HAMAN ARAFAT'I HAİN İLAN ETMİŞTİ...

 

İşte tam bu sırada Hamas, İzzettin el Kasım birliklerini kurmaya başladı. 30 kişilik bir grubu kurarak eylemlere başlayan bu birlik, çok gizli vurucu ekip olarak hareketlerine başlamış oldu. Arafat da Tunus'tan bu birliklere katıldığını anısmatan açıklamalarda bulunuyordu. Ama bu açıklamalarına kimse inanmıyordu. Yani kimseye inandırıcı gelmiyordu. Üstelik ülkedeki sendikal ve öğretmen seçimlerinde ibre Hamas'a doğru kaymaya başlamıştı. Hamas bu hareketlilikle oyların yüzde 50'ye yakınını almayı başarmıştı. Hamas bu gücü elde edince laik düşüncede olanların düşüncelerine karşı mücadele edeceğini açıklamıştı. Hamas hemen eyemlerine başladı ve başı açık gezen kadınların ve kızların yüzlerine kezzap atmaya başladı. İçki bar niteliğindeki yerleri bombaladı. Bu eylemler Filistin Kurtuluş Örgütü'nün ve Hamas'ın belli tarihlerde kepenklerini kapatmalarına varan kadar büyük bir baskıya giriştiler. Ve Filistinli FKÖ'nün değil, Hamas'ın görüşlerini tercih etmeye başladı. Veee İsrail karşısındaki gerçek örgütün Hamas olduğunu anlayarak 1889 yılında Hamas örgütüne olağanüstü operasyonlar yapmaya başladı. Hamas örgütünün ilderi Ahmet Yasin tutuklandı. İsrail tarafından işkenceye maruz kaldı. İşkencede kendisinden alınan bilgilerle yola çıkan İsrail hükümeti, Hamas'ın 24 kişilik bir şura birliğince yönetildiği ve bunlardan 7'sinin bütün kararlarda liderlik vasfı taşıdığı bilgisine ulaştı.

Tam da bu sırada Körfez Savaşı olan Amerika - Irak gerginliği Hamas'ın gücünün daha artmasına neden oldu.  Bu arada Arafat da Saddam'ı destekleyen ziyaretlerde bulunuyordu. Hamas ise Kuveyt ve Suudilerin yanında olmayı tercih etmişti. <br><br>


KÖRFEZ SAVAŞI'NDAN HEMEN SONRA KUVEYT, BÖLGEYE GÖNDERDİĞİ DESTEKLEYİCİ 87 MİLYON DOLARIN 60 MİLYON DOLARINI HAMAS'A, GERİ KALAN 27 MİLİYON DOLARI DA FİLİSTİN KURTULUŞ ÖRGÜTÜ'NE FİNANSE EDİYORDU... AMA BU ARAFAT'IN ELİNİ OLDUKÇA ZAYIFLATIYORDU...

Körfez Savaşı bittiğinde Kuveyt ve Suudiler, milyar dolarlarını FKÖ için değil, Hamas için harcamaya yönelik görüş birliğine vardılar. O dönemlerde Kuveyt'in bölgeye gönderdiği 87 milyon dolarının 60 milyon dolarını Hamas'a, geri kalan 27 milyon dolarını ise FKÖ için kullanıyordu. Ve böylece Hamas, kurduğu şirketler aracılığıyla ortak paylar alarak zenginleşiyordu. Bu yardımlarla zenginleşen Hamas, maddi açıdan sıkıntısını aşmış oldu. Böylelikle FKÖ ile Hamas arasında gerginlik daha belirgin hale gelmişti. Ve sonuç olarak İsrail unutulmuş, kardeş kardeşi öldürme noktasına gelmişlerdi. Kısaca FKÖ ulusalcı laik kimlik kullanırken, İslamcı dini akımı durdurabilmek için onlar da dini söylemler kullanarak kardeş kardeşe mücadeleye giriştiler. Ve sonuç olarak Arafat, Hamas ile uzlaşmak istedi. Filistin Ulusal Konseyi'ne katlımaları için Hamas'ı davet etti. Arafat'ın niyeti laikliği savunarak, dinci konuşmaların dışında aynı konseyde yetki vereceği Hamas'ın gücünü eritmek ve İslami düşüncenin dışında uzlaşıcı laik bir Filistin için Hamasın elini zayıflatmak istiyordu. Ama Hamas'ın iki isteği vardı. Birincisi konseydeki sandalyenin yüzde 50'sinin kendilerine verilmesini ve ayrıca İsrail ile savaşın süreceğinin açıklanması halinde bu daveti kabul edeceğini iletmişti. Böylelikle konseyin yüzde 50 şartı Arafat'ın gücünü ve diğeri de barış şansının sona ereceği anlamını taşıyordu. İsrail ise, İslami Cihat örgütünün lideri Fethi Şikaki'nin telefonuna yerleştirilen bir bombo ile öldürülmüştü. <br><br>


FİLİSTİN'DE İKİ BİLEMEDİNİZ 3 AYRI GERİLLA BİRLİKLERİ BİRBİRLERİYLE KAVGA EDERKEN, BUNU FIRSAT BİLEN İSRAİL İSLAMİ CİHAT'A VE HAMAS ÖRGÜTLERİNE OPERASYONLAR DÜZENLEMEYE BAŞLADI... ÇÜNKÜ FİLİSTİNLİNİN STRATEJİSİ BİR TÜRLÜ TUTMADIĞI İÇİN İSRAİL BUNDAN MEMNUN OLUYORDU...

İsrail artık İslami Cihat'a ve Hamas'a karşı operasyonlar yapmaya başladı. Bunun üzerine 1994 yılından başlamak üzere Filistinli gruplar intihar eylemlerine başladılar. Bu eylemler hem barış hareketini ve hem de FKÖ'yü güç durumda bırakmasına neden oluyordu. Bu da İsrail'in eline olağanüstü fırsatı veriyordu. Ve İsrail, bütün olaylardan Arafat'ı sorumlu tutmaya başladı. Hamas ise hem bu durumu Arafat'a karşı bir zafer olarak görüyor ve hem de İsrail'i topraklarından bu yöntemle uzaklaştırma eğilimine giriştiler. Bu da Hamas'ı barışın düşmanı olarak gösteriyordu. Arafat da bunu koz bilerek İsrail'e samimi görünmek istedi ve Hamas ile İslami Cihat önderlerini tutuklatmıştı. Bu da İsrail'in tuzağına düşmenin en büyük kanıtı oluvermişti. Çünkü bunu itiraf eden yine Arafat olmuştu. Canlı bombalar her can alıştı Filistin, başladığı mücadelenin en başına tekrar geri dönmüştü. Ve İsrail karşı atağa geçivermişti. Filistin sokaklarında İsrail ölüm kusuyordu ve sonunda Arafat'ı karargahında kuşatmıştı. Bu da inancı sömürenlerin her zaman yarattıkları o korkunç görüntünün kurbanı oluyorlardı. Tıpkı bunların diğer Ortadoğu ve Uzakdoğu'da bulunan İslami ülkelerin devlet anlayışlarının ve yönetilişlerinde olduğu gibi...