Bugün siyasetin ne sağcısı belli ne de solcusu

Bugün siyasetin ne sağcısı belli ne de solcusu

SİYASET öyle bir şey ki, ne derseniz deyin hiçbir zaman akıl sır ermez. Çünkü siyasetin ne duruşuna... Ne seslenişine... Ne siyasal etkinliklerine... Ne pozitif hareketlerine... Ne de Atatürk için yaptıkları söylemlerine inanılır... Her şey, tamamiyle yalan ve dolanla donatılmış ekipler zincirini oluşturmuşlardır... Tabii bunlar bazıları için söylenen sözlerdir... Öyle bir de bazıları vardır ki, ne partisini değiştirmiştir... Ne halkını inkar etmiştir... Ne Cumhuriyet için çirkin sözler söylemiştir... Ne Atatürk ve Cumhuriyet’e karşı aşağılayıcı sözleri söyleyenlerin yanında olmuştur... Ne de Türkiye’nin bağımsızlığını savunanlara karşı durmuştur... Yani siyaset tam anlamıyla ikiye ayrılmış vaziyettedir. Siz bakmayın solcusuna ve sağcısına... Bugün siyasetin ne sağcısı belli, ne de solcusu...

MHP KÖKENİNDE NELER DÖNÜYOR BİLMİYOR... DP GEÇMİŞİNE BAKMIYOR... AKP’YE YATAY GEÇİŞ YAPANLAR, ADETA OKULLU GİBİ DAVRANIYOR... GÖREN DE, DUYAN DA SANKİ YENİ SİYASETÇİ BUNLAR DİYOR... OYSA HEPSİ KURNAZLIK YAPIYOR...

Bugüne kadar yapılan her türlü siyasi sesleniş, kimseye yaramıyor. Hatta yaranamıyor. Yaranmak isteyenler siyasetçi, yaranamayanlar halkımız oluyor. Halkımız nasıl olsun ki?.. Düşünün bir siyasi parti ortaya çıkıyor ve meydanlarda mitingler yapıyor. Yaptığı mitingle hem muhalefete çatıyor, hem de iktidara... Daha doğrusu her iki siyaset yönü muhalefetlikten üstüne düşen payı alıyor... Ama bir de bakıyorsunuz ki o muhalefete muhalefet eden kişi iktidarın yanına gitmiş... İktidarın yer sofrasında yemeğini yiyor, sanki daha önce sofrasında yemek yediği partiye kendisi bir laf etmemiş gibi tavır takınıyor... Ve gelsin siyasette koltuklar... Uçsun uçaklarda yandaşlar... Kurulsun ofisler... Gerekçe mi?.. Halk adına siyaset yapıyorum... Peki bugüne kadar yapılan, o meydanlarda bağırıp çağırmalar, heyecanlı dakikaların hepsi yalan mıydı?.. Onlara sorarsanız bunun adı siyaset... Ama halka sorarsanız, bunun adı iki yüzlülük... Örneğin Numan Kurtulmuş iktidara çok acımasızca muhalefet etti, şimdi nerede?.. AKP’de... Süleyman Soylu, iktidara bağırıp çağıran en kuvvetli sesti. Şimdi nerede?.. AKP’de... Tuğrul Türkeş MHP’den ayrılıp AKP’ye geçiş yaptığında Devlet Bahçeli olağanüstü bağırıp çağırdı... Peki şimdi bu ikisi nerede?.. AKP’de... MHP’liler kökenine baksalar, bu şahısların asla peşinden gitmezler... Ve şimdi de Metin Feyzioğlu... O nerede?.. Adli tatil açılış ve kapanışlarda saraydaydı... O da şimdi AKP’de... Merak etmeyin, çok yakında o da AKP’den vekil adayı olur... Olmazsa da mutlaka ona bir köşe bucak yer ayarlarlar.

YENİ BARO BAŞKANI’NI YÜREKTEN KUTLUYORUZ... NEDEN Mİ?.. DOĞRU DURDU... SERT DURDU... ANKARA’YA YÜRÜDÜ... ADLİ KONUMLARDA ADALET SAVAŞI VERDİ... VE ŞİMDİ BAROLAR BİRLİĞİ BAŞKANI OLDU... HEM DE HAKKIYLA... ALIN TERİYLE...

Bir zamanlar CHP’nin çok ateşli taraftarı olan Metin Feyzioğlu aniden görüş değiştirdi ve o da AKP sıralarına oturuverdi. Hem de vekil olmadığı halde... Üstelik, eleştirel boyutun fatihi görünümünde olan avukatlık mesleğinin başkanı olduğu halde. Peki sonra ne oldu?.. Hiç, n’olacak?.. Aniden görüş değiştirdi... Avukatların Ankara’ya yürüyüşü sırasında makam arabasıyla yanlarına geldiği arkadaşlarına caka satayım derken, sert kayaya çarpıverdi, rezil oldu ve gerisin geriye tepti. Avukatlar o muazzam Atatürkçü tavırlarıyla Feyzioğlu’na sırtlarını döndüler ve gereken cevabı sessiz devrim olarak verdiler... Peki bu görsel görüntünün siyasi boyutuna karşı Feyzioğlu ne yaptı?.. Sözüm ona sakinliğiyle “Yine de ben Başkanım nasıl olsa... AKP’nin yeni baro sisteminin başına geçer, bu avukatlardan hıncımı alırım” düşüncesiyle alandan ayrıldı. İşte o günden bugüne kadar avukatlar ve bazı baro başkanları muazzam duruşlarıyla Ankara’nın sistemine bilinçli müdahale ettiler... Ne cübbelerine düğme iliklediler... Ne de iliklerini siyasi anlayışa teslim ettiler... Daha doğrusu cübbelerine terzi eli değdirmediler... Ne yazık ki bazı baro akılsızları ve onun devamı olanlar “teslimiyet Allah’tandır” diyerek her işi dine – imana vurdular... Sonuç mu?.. Feyzioğlu gitti, Erinç Sağkan geldi... Gerçekten de barolara yeni kan geldi... Sağkan’ın Başkanlığıyla barolarda Atatürk’ün bağımsızlık şarkıları esti...

AKP HER TÜRLÜ SİYASETİ DENEDİ... AMA MAYA TUTMADI... ŞİMDİ DE SİYASAL GELİŞMELER ÜZERİNDEN BİRTAKIM GELİŞMELER YAPMAYA ÇALIŞIYOR... AMA BAŞARAMIYOR... NEDEN Mİ?.. ÇÜNKÜ HALKIN SEFALETİNE ÇARE ARAMIYOR... VARSA DA – YOKSA DA PARTİ, PARTİ, PARTİ DİYOR...

AKP, barolar üzerinde her türlü farklı siyaseti uyguladı... Bunlardan biri olan delege sayısını yok denilecek kadar aza indirdi... Binlerce avukatı temsilen yok sayılacak kadar az sayıya 13 kişiye indirdi... Anıtkabir’e giden baro üyesi avukatları engelledi... Peki sonra ne oldu?.. Hiççççç, n’olucak?.. Atatürkçü avukatlar baro başkanlığını kazandı. Feyzioğlu ise kibar ve centilmen üsluplu bir mesaj’vari dilekçeyle görevi terk etti, gitti... Peki sonuç?.. Sonuç olarak barolar aslanlar gibi mücadele ederek her türlü oyunu da bozarak tekrar kazandılar... Cübbelerini iliklemediler... Feyzioğlu’nun U dönüşüne inat sağlam durdular... Ama işin en kötüsü de Feyzioğlu’nun yıllarca yaptığı mesleği bir düğmeyle teslim etmesi oldu... Üstelik binlerce avukat ordusuna sahip iken... Ama kendisine sorarsanız bu bir siyaset... Birileri Feyzioğlu’na bunun siyaset olmadığını söylemeli... Bu bir siyaset değil... Bu, Cumhuriyet’i yıkmak için oynan bir oyundu... Baroyu iktidarın oyununa teslim etme girişimleri sonuç vermedi ve sonunda o güzelim makamdan gidilerek baro kirletilmedi... Bunu niçin diyoruz, biliyor musunuz?.. Bir toplantıda devlet erkanına karşı, “Van’da depremde mağdur olan insanlar şimdi konteynırlarda kalıyor, ama sizler burada bunlar olmamış gibi duruyorsunuz” diyen Feyzioğlu’nun180 derece dönerek bugünkü hale gelişine üzülüyoruz. Belki siyaseten bir çıkmaza itilmiş ve oradan kurtuluşu AKP’nin yanında yer almakta bulmuş olabilir... Ama bunun bile yanlış olduğunu bugün mutlaka anlayacaktır... Anlamasa da anlayan ona iyi anlatacaktır... Neden mi?.. Eğer Feyzioğlu doğru dursaydı, Atatürk adına bildiğini okumuş olsaydı, bugünkü o muazzam barodaki kutlama kalabalığının coşkulu sesi kendisine yapılmış olacaktı. Bunu iyi bilen yeni Baro Başkanı hiçbir şeyden taviz vermedi ve aslanlar gibi siyasetini yaptı... Şimdi meyveleri topluyor... Feyzioğlu ise o meyvelerden nemalanmak istese de kendisine kimsenin vermeyeceğini iyi biliniyor. Eeeee ne yaparsınız ki, siyasete bir kere burnunuzu doğru sokmazsanız sonuç böyle olur... Sürekli parti devletini öne süren AKP’nin değirmenine su taşıyan Feyzioğlu, “parti – parti – parti” anlayışına teslim oldu. Ne diyelim?.. Allah bir an önce onu bu anlayıştan kurtarsın.

AKP TÜRKİYE’NİN VARINI – YOĞUNU SATTI... HALÂ DA SATMAKTA... MİLYARLAR DEĞERİNDEKİ KAMU ARAZİLERİNİ İMARA AÇIYOR... DOYMAK BİLMEYEN VE KAMU ZENGİNLİĞİNE KARŞI BİR DÜŞMANLIK VAR... ÇÜNKÜ O KAMU ZENGİNLİĞİNİN ALTINDA CUMHURİYET VAR...

AKP iktidarı işi öylesine bıraktı ki, sormayın... Düşünün Türkiye kendi kendine yeten ülkeler arasında dünya sıralamasında neredeyse ilk ikiye girecek kadar iddialı bir ülkeyken... AKP Cumhuriyet’in bütün kazanımlarını... Bütün fabrikalarını... Sanayiini... Hem de ağır sanayiini... Kumaş fabrikalarını... Hastahanelerini... İlaç üreten laboratuvarlarını... Şeker fabrikalarını... Askeri tersanelerini... Sata sata ülkeyi fakirliğe mahkûm etti... Beton turizmine dayalı bir ekonomi devrimi yapmaya çalıştı. Ama olmadı. Çünkü beton devrimi sanayi değildi. Olsa olsa zevki sefaya dayalı bir alım satım işiydi. Neden mi?.. Alım satım işlerinde emlak biraz orta halliye değil, zengine hitap ediyordu. Öyle ki mutlu azınlık her zaman kâr üzerine kâr ediyordu. Fakir ise her zaman ağır vergiler altında eziliyordu. Sonuç olarak bugün 500 bin liralık bir evin fiyatı 1 milyon lira olarak satılmaya başlandı. Fakir bunu alabilir mi?.. Asla alamaz... Açılan kredilerin faizleri ise ana paraya öyle yaklaştı ki, değil bir fakir kredi alarak ev sahibi olacak... Krediyi aldığı anda cebinden milyon ötesi paranın faize gittiğini görüyor ve bankanın yanından geçemiyor olacaktı... Bugün ev satışlarıyla devlet zengin olsa bile, halkımız fakirleşmekte... Bu fakirlik devletin zenginliğini de alıp götürür. Çünkü aç olan insan aldığı evin betonlarını yiyecek değil herhalde... Onun içindir ki yeni vergileme sistemi... Yeni Asgari Ücret sistemi... Yeni bütçe sistemi... Asla bu ülkenin insanlarına yaramayacak... Yaramaz da... Yaraması için mutlaka halkın sırtındaki vergiler kaldırılmalı... Hacizler durdurulmalı... Ana para borçtan faizler derhal silinmeli... Yoksa bu ülkenin sonu gerçekten de karanlık. Dün farklı siyasi partilerde iktidara muhalefet edenler, bugün; Cumhur İttifakı’na katıldıkları için bu karanlığa sebep olanlardır.