Dün 2 anahtar dağıtan Çillere birileri, seninki boş işler demeli

Dün 2 anahtar dağıtan Çillere birileri, seninki boş işler demeli

Ökkeş Ağaoğlu AKP hükümetinin kuruluşundan bugüne kadar tam 20 yılı bulan uzun bir zamandan geldik... Ve sonunda bugüne dayandık... Dayandık dayanmasına da, hiç bu kadar kötü bir dayanış olmamıştı... Düşünün daha düne kadar “Bu son şansımız. Ya gidecekler, ya gidecekler” diye diye siyasetini bu iki kelime üzerine kuran muhalefet ve diğerleri, bir türlü rayına oturtamadığı iç siyasetin acemiliklerini çekiyor... Nasıl çekmesin ki?.. Düşünün, bundan yıllar önce, “Yapılan ilk genel seçimde göndereceğiz” dedikleri AKP’yi hem gönderemediler... Hem daha da güçlü kıldılar... Ama lafa gelince, “Oylar çalındı. Falan kişi falana çok sert çıktı” gibisinden avutucu laflarla Türk milletini kandırdılar. Oysa kandırdıkları Türk milleti değil, resmen kendileriydi. Çünkü muhalefete milyonlarca oy verilse, buna ne çalınan oylar üstün gelebilir... Ne de siyasi erkan bir şey söyleyebilir. Tıpkı İmamoğlu’nun seçimde kazandığı 800 binlik bir oy zaferi gibi. Ama bugün dönüp bakıyorsunuz, ne böylesi bir oy potansiyeli için harıl harıl çalışmalar görüyorsunuz... Ne de bir araya gelişleri... Sadece 6’lı koalisyon ve ittifak kararı bazı şeylere yetmeyebilir. Hele ki yapılan çok büyük bir hatayla seçim 1 dakika kalasıya büyük gol de yenebilir. Çünkü bunun adı siyaset.

Dün 2 anahtar dağıtan Çillere birileri, seninki boş işler demeli Ökkeş Ağaoğlu AKP hükümetinin kuruluşundan bugüne kadar tam 20 yılı bulan uzun bir zamandan geldik... Ve sonunda bugüne dayandık... Dayandık dayanmasına da, hiç bu kadar kötü bir dayanış olmamıştı... Düşünün daha düne kadar “Bu son şansımız. Ya gidecekler, ya gidecekler” diye diye siyasetini bu iki kelime üzerine kuran muhalefet ve diğerleri, bir türlü rayına oturtamadığı iç siyasetin acemiliklerini çekiyor... Nasıl çekmesin ki?.. Düşünün, bundan yıllar önce, “Yapılan ilk genel seçimde göndereceğiz” dedikleri AKP’yi hem gönderemediler... Hem daha da güçlü kıldılar... Ama lafa gelince, “Oylar çalındı. Falan kişi falana çok sert çıktı” gibisinden avutucu laflarla Türk milletini kandırdılar. Oysa kandırdıkları Türk milleti değil, resmen kendileriydi. Çünkü muhalefete milyonlarca oy verilse, buna ne çalınan oylar üstün gelebilir... Ne de siyasi erkan bir şey söyleyebilir. Tıpkı İmamoğlu’nun seçimde kazandığı 800 binlik bir oy zaferi gibi. Ama bugün dönüp bakıyorsunuz, ne böylesi bir oy potansiyeli için harıl harıl çalışmalar görüyorsunuz... Ne de bir araya gelişleri... Sadece 6’lı koalisyon ve ittifak kararı bazı şeylere yetmeyebilir. Hele ki yapılan çok büyük bir hatayla seçim 1 dakika kalasıya büyük gol de yenebilir. Çünkü bunun adı siyaset.

 

BİR ZAMANLAR DEMİREL’DEN SONRA DYP’NİN BAŞINA GEÇEN TANSU ÇİLLER, EKONOMİDE ÇOK İDDİALI OLARAK POLİTİKA SAHNESİNE ÇIKARKEN, ONUN DA İLK ADIMLARI SON ADIMLARI OLDU... AMA NE YAPARSINIZ Kİ HALA SİYASETEN DOYUMSUZLUKLARI HAD SAFHADA... Süleyman Demirel, Tansu Çiller’i ekonominin çok önemli bir ayağı olarak düşünmüştü. Sonuç olarak Çiller kendini becerileriyle değil, Süleyman Demirel’in siyasi dopingiyle belirli bir koltuğa oturmuştu. Bunun adı “Ben seni seçtim, parti içinde herkes ona oy verecek” baskısıyla Demirel’in olurunu almış bir siyasetçi oldu. Olmasına oldu da, Çiller de 2 anahtar sözü vererek Demirel’in devamı olmaya çalıştı. Hatta bir keresinde “Her mahallede yüz trilyoner olacak” diyerek Türk milletine umut dağıtayım derken, bütün umutları suya düşürdü... Millet daha fakir, daha sefil olmuştu. Daha bu yetmiyormuş gibi, milletin zor şartlardaki geçim sıkıntısını görmeyerek, “Her köylüye traktör” sözü vermekten de geri kalmamıştı. Hele ki 1990 yılında artan kamu harcamalarını önlemek isteyen Çiller, kamu bankalarından aldığı paraları kullandığı için çok büyük ölçüde borca girmişti. 1994 yılında da dolar olağanüstü fırlamış ve sermaye ülkeden kaçmıştı. Daha doğrusu dolar bir günde yüzde 14 değer kazanırken, Türk Lirası dolar karşısında yüzde 160 değer kaybetmişti. Tabii peşi sıra Mayı 1994 yılında Uluslararası Para Fonu olan IMF ile 14 aylık bir stand-by anlamasına imzasını atıverdi. Bu sefer yurt içi kamu bankalarına borç yetmiyormuş gibi, IMF borcunu da peşi sıra takıverdi. Kim yaptı bunları? Tabii ki Tansu Çiller. Şimdi aynı Tansu Çiller, değil 2 anahtar sözüyle ekonomiyi düzeltmeye kalksın... Elimizdeki son değerleri de sattırmasın da... Ama bu gidişte Çiller’e bile gerek kalmayacak, her şey satılıyor SÜREKLİ PARA BASARAK ENFLASYONU DURDURAYIM DERKEN DAHA BETER KÖRÜKLEYEN SİYASİ ANLAYIŞ, SONUÇTA TÜRKİYE’Yİ DÖVİZE TALEP ARTTIRAN BİR EKONOMİK ANLAYIŞI PİYASALARA POMPALAMIŞ OLACAK. BUNUN ADI EKONOMİDE KURTULUŞ DEĞİL, DOLAR KARŞISINDA TÜRK LİRASI TUŞ OLDU DEMEKTİR... Ekonomide kurtuluşun tarıma ve birazcık faiz artışıyla dengelenebileceğini düşünün... Bu sistem Avrupalı ülkelerde ve Uzakdoğu ülkelerinde vazgeçilmez bir ekonomi anlayışı olarak masada durmaktadır. Ama bize gelirseniz, “Faiz haramdır, günahtır” diyerek Türk milletini banka kredilerine mahkum ederek olağanüstü faiz sarmalına hapsetmek haram olmuyor mu?.. Yani devlet faiz verirse büyük bir harama imza atmış olur derken... Milletin faiz ve borç batağında olması faizden daha çok haram ve günah değil midir?.. Hele ki yüksek faizle borçlanmamak için sürekli para basması ne derece doğrudur?.. Tabii ki doğru değildir. Üstelik bunun tam tersi olup da dövize talebi artırırsa 1994 yılının aynısını yaşamış olur (Ki, bu sefer ülke tam yandı gülüm keten helvası)’na döner... Yani “Yandnı gülüm keten helvası”nın mazisinde helvacı çırağı nasıl ki “Ateşten ve zamandan kazanmak için keten helva ile koz helvayı aynı yerde pişirmeye” kalktıysa... Hem faizi düşürerek... Hem kamuya iç borçla aşırı borçlanarak... Ve hem de dövizi dizginleyeyim derken para basmanın kurtuluş olduğunu sanmak, “Yandı gülüm keten helvası” ile aynı çırağın elinden çıkmış bir ekonomi anlayışı demektir... Sonuç mu, geçmişteki 2 anahtar sözüyle Demirel’in devamı olmaya çalışan Çiller’e birileri, “Çiller, bu işler boş işler... Bırak bu işleri” demeli.