Fırıncının alın teri de ekmeğin yanında görülmeli

Fırıncının alın teri de ekmeğin yanında görülmeli

Ökkeş Ağaoğlu

TÜRKİYE’nin ekonomisi gittikçe batağa batıyor değil... Aksine battı da, bataktan çıkarmak isteyenleri vatan haini ilan eden bir zihniyet ile yönetiliyoruz. Hele ki ülkede bu kadar başı bozuk bir ekonomi ile yönetilirken bu, geçmişin ayak izlerini de taşıyor... Çünkü bu sistemin en büyük mucidi Turgut Özal’dan başkası değildir. Serbest ekonomi politikası (yani Serbest Piyasa Politikası) aslında rekabet usulünü gündeme getirir ve piyasalar rekabet için savaşırlar... Halka ucuz üretim gitsin diye uğraşır ve kâr hanelerine aşırı fiyat değil, indirim fiyatı yüklemekle meşgul olurlar. Burada amaç ve gaye sürümden kazanmaktır. Bunun adı da “Serbest Ekonomi Modeli”dir... İşte bu modeli Batılı alemler hakkıyla kullanıyor ve halkına ucuz olan ne varsa onu rekabet usulü satışa sunuyor. Zaten fuarlar ve tanıtım reklamları bunun için değil midir?.. Ama gelin görün ki bizde bu böyle işlemiyor. Hatta çalışmıyor (Çalıştırılmıyor)... Neden? Bizdeki serbest piyasaya ekonomi modeli, zenginler kulübündeki ensesi kalınların anlaşarak değil halka ucuzluğun gitmesini... Eşit düzeyde birbirlerini yaralamayacak şekilde mallarını aynı etiket rakamlarıyla satışa sunmak için anlaşıyorlar. Haliyle her şeye zam gelse de, ekonomik modelde bazı ürünlere zam gelmemesi gerekirken bile, adet olmuş zam furyası her ürüne yansıtılarak TÜSİAD üyelerinin cepleri şişiriliyor. Peki buna müsaade eden kim? Elbette ki hükümet... Hükümet TÜSİAD’ın desteği olmasa, şurdan şuraya adım atacak hali kalmaz. Peki TÜSİAD bu kadar hayat pahalılığına neden “Evet” damgasını basarak hükümeti destekliyor(lar)... Bunu şu iki kelimeyle özetleyebiliriz. 1) – Ecevit’i hükümetten düşürmek için olağanüstü bir birliktelik yaratan TÜSİAD üyeleri, gazetelere ilanlar vererek (sırf 5 kuruş kâr için) Ecevit’i erken seçime götürdüler. 2) – Bugün ise bunun tam tersi oluyor. Ne kadar TÜSİAD üyesi varsa, hemen hemen hepsi (Değil hükümeti düşürmeyi) doların katlanmasından olağanüstü kâr kazanmak için ülkeyi satacak kadar adileştiler.

PEKİ EKMEK NEDEN BU KADAR PAHALI?.. HER ŞEY ZAM GELİRSE EKMEĞE NEDEN ZAM GELİYOR?.. REJİM NEDEN BU KADAR SUSKUN?.. Eskiden yıldan yıla bir pahalılık yaşanırdı.. O da çalışana ve patronlara pek ağır gelmezdi. Çünkü 1 yıl gibi uzun bir mesafede yol alan çalışanlar her türlü sendikal haklardan yararlandığı halde demokratik haklarını yine de masaya yatıracak kadar hak ve düzen vardı... Bunların içinde Türk-İş her ne kadar sarı sendika olarak hükümetin yanında yer alsa da, yapılan eylemlerin yanında mecburen yer alır, desteklediği hükümete karşı tavır koyabiliyordu. Bugün ise, siz bırakın Türk-İş Sendikası’nı... Hemen hemen bütün sivil toplum örgütleri burunlarını dışarı çıkaramıyor. Neden biliyor musunuz?.. Çünkü hepsi ayakta uyudu da ondan... İşte ayakta uyudukları için de ekmekten tutun, süte kadar her şeye gelen zam furyası, çekirdek ailenin huzurlu yaşamasına ve sağlıklı beslenmesine karşı en büyük sebep oluverdi. Ve ekmeğe zam haberi en büyük nedenlerden biri oldu. Tabii ki en büyük neden ekmekti. Bizim toplumumuzda şöyle bir atasözü vardır: “Ekmeği Ekmekçiye Ver, Bir Ekmek De Üste Ver...” Açıklaması ise şu şekildedir: “Verilecek ücret ne kadar çok olursa olsun, her iş uzmanına yaptırılmalıdır.” Bugün ise siz bırakın ekmeğin ekmekçiye verilmesini... Her önüne gelen kişinin fırıncıya posta koyar gibi aşırı zam yapması, ne atasözündeki ekmeği ekmekçiye bırakıyorlar... Ne de ekmeği üreten fırıncıya “Sen çok kaliteli ekmek üretiyorsun. Bu senin hakkındır” denilmiyor... Hatta ekmeği üreten o fırıncıya bir ekmek de üste vererek ödüllendirmek hiç düşünülmüyor. Çünkü kafalarda hep zam furyası ile ekonomiyi dengede tutabilirim politikası var... Oysa zamlarla ülkeyi dengede tutabilirim politikası, hem enflasyonu ve hem de hayat pahalılığını korkunç büyütüyor... Bu da haliyle ülkenin dibini oymak gibi bir şey oluyor... Rejim ise suskunluğuna devam ediyor. Neden biliyor musunuz?.. Çünkü rejim her şeyi satıp komple ithalatla ülkeyi yönetmek istiyor. (Tabii gizli olan BOP da her yaşanan krizde akla sinsice yerleştiriliyor ve hortlatılması için çaba harcanıyor. Bir gün mutlaka bu çabayı gösterecekler. Bu da kimseye sürpriz olmasın...) Rejimin suskunluğunun ana nedeni buradan başlıyor...

BİR DE FIRINCILARI DİNLEMEK GEREKMEZ Mİ?.. BAKIN BAKALIM NE DERTLERİ VAR?.. NELERLE SAVAŞIYORLAR?.. KİMLERLE MÜCADELE EDİYORLAR?.. BUNLARI BİLEN VAR MI?.. Beyikdüzü’nde bir fırıncıya girdim... Merak ettim ve mutlaka büyük bir alın teri vardır bu müessesede diyerek küçük bir soru ile aklımdaki kuşkuya cevap aradım. Sorum şuydu: “Ekmeğe zam gelmesi sizi etkiliyor mu?.. Gerçi zam geldikçe siz de usulen zam yapıyorsunuzdur herhalde?” diyerek bir mevzu ortaya atıverdim. Hayatın içinden binbir zorluklarla gelen fırıncı beyefendi bana, “Vaktiniz varsa eğer, bir gün sizi gece yarısına doğru fırınıma beklerim. O zaman zamların fırınıma nasıl girip nasıl çıktığını görmüş olursunuz. Çünkü ben burada size ne kadar güncel ve bilinen zamlardan bahsetsem size normal bir konuşma gibi gelecek. Ve yorgunluklarımız ise hiç görülmemiş olacak. Onun için gece yarısı fırınıma bekliyorum” diyerek küreğini fırına sallamaya başladı. Ben de ekmeğimi aldım ve evimin yolunu tuttum. Gece yarısı olduğunda da fırının kapısındaydım. Beni içeri aldılar. Torba torba unların maliyetinden tutup, her bir tane ekmeğe yansıyan maliyetin hesabını çıkardılar. Peki iş bununla mı bitiyordu?.. Tabii ki hayır. Büyük mikser un karıştırıcı makine çalışırken olağanüstü elektrik harcıyor... Diğer yandan başka bir mikser karıştırıcı da poğaça, simit, çörek, börek, şekerpare, açma, tam buğday ekmek, çavdar ekmek, kepek ekmek yapmak için ayrı bir çalışma alanı yaratılıyor. Bunların hepsi zaman ile yarış oluyor. Biri çıkıp da, “Bir torba undan kaç ekmek çıkıyorsa bunlar o kadar kâr ediyor” derse o kişiyi fırına davet ediyorum (Ki, fırıncılık o iki kelime edecek kadar basit bir meslek değildir.) Ayrıca, ekmeğin her bir tanesinde... Simidin... Poğaçanın... Çöreğin... Böreğin... Şekerparenin... Açmanın... Tam buğdayın... Çavdarlının ve kepeklinin her bir tanesinde olağan üstü büyük bir emek vardır... Zamana karşı verilen büyük bir savaş vardır... Ve dinen ağır basan terazinin sevaba yönelik ruhani güzelliği de o fırıncıyı yüceltmektedir... Ayrıca satışa sunulan çeşitli soğuk içecekler de fırını adeta küçük bir market konumuna getirmiştir. Neden biliyor musunuz?.. Eskiden fırınlarda unlu mamüller ve sadece ekmek satılırdı. Çünkü o zamanki ekonomik yapıda bu onlara yetiyordu. Ama bugün sadece ekmek satmaya kalksanız fırının kirasını ödeyemezsiniz... Ödeseniz de kârlı olmayı değil, günü kurtarmayı düşünürsünüz. Hele ki bugünkü ekonomik anlayışta siyasetin terazisi haksız şekilde ithalatçıya çalışıyorsa... Fırıncılar düşünülmüyorsa... Bozuk düzen içinde çalışan fırıncıların kafasında “Ekmeğe yine zam gelirse bu hiç de iyi bir şey olmaz” düşüncesi taşıyorsa... Değil fırıncının ekmeğe harcadığı alın terini... Fırına giren müşterilerin, fırıncının bir ekmeğe harcadığı olağanüstü alın terini anlamasına imkan yok. Böyle bir şey mümkün değil. Umarız ithal kafa taşıyanlar bir an önce giderler ve bu ülke eskisi gibi kendi yağıyla kavrulur. Yoksa fırıncılar tek tek kapanacak vaziyete getirilecek. Çünkü sabaha kadar harcanan emeğin içine yansıyan çok büyük bir maliyet ve harcanan para var. Bunu müşterinin değil, hükümet(ler)’in görmesi gerekiyor. Tabii görmek isterlerse... Zaten fırıncılığın teknik konularına dahi giremedik. Zaten oralara doğru girseydik inanın bu yazıya 5 sayfa daha eklenmiş olurdu.