Ökkeş Ağaoğlu
ÇOCUKLARA olan istismarın bu şekilde yaygınlaşması korkunç bir şey... Düşünün kız çocuğu daha 6 yaşında ve sokakta seksek oynaması düşünülürken, aile kızını evlendirmeye çalışıyor.. Ve bunun bir oyun olduğunu... Kimseye söylememesi gerektiğini çocuğun beynine işliyor... Çocuk ise ağır bir baskı altında kaldığı için ne seslenebiliyor, ne de konuşabiliyor... Tabii çocuktur bu ve ona yapılan baba baskısından dolayı ses çıkaramaz düşüncesiyle 6 yaşında küçük kız evliliğe zorlanabiliyor... Sonuç mu?.. Tam bir ahlaksızlık ve şerefsizlik... Ama tarikata sorarsanız bu gayet normal... Çünkü onların düşüncesindeki dini anlayış durumun böyle olması gerektiği yönünde düşünceleri ağır basıyor... Oysa küçük kızın annesi hiçbir zaman böyle şeyi kabul etmediği halde durumu bu hale getirenler halâ utanmadan ve sıkılmadan çocuğuna yapılan olayı gayet normalmiş gibi görüyor... Ve 29 yaşındaki müridiyle kızını evlendiren Hiranur Vakfı'nın kurucusu, bu evliliği normal görüyor... Çünkü kafa çağdaş değil, aksine 2 bin yıl öncesinin kafasıydı... Ve sonuç mu?.. Konu yargıda...
İSTANBUL SÖZLEŞMESİNE İMZA ATILSAYDI, NE BU 6 YAŞINDAKİ KIZIN DURUMU YAŞANIRDI, NE DE ÇAĞDAŞLIĞIN DIŞINA ÇIKILARAK GENÇ VE KÜÇÜK KIZLARIN OKUTULMASI YASAKLARI YAŞANIRDI... AMA GELİN GÖRÜN Kİ, ÇAĞ DIŞI OLAYLAR O KADAR AZDI Kİ, NE BUNLARIN ÜZERİNE GİDİLİYOR... NE DE BÖYLESİ VAKIFLARIN KAPISINA KİLİT VURULUYOR... Şunu söylemek gerekirse, her şey vicdansızca ve ahlaksızca meydana gelmiş... Şunu belirtmemiz gerekir ki cemaatler, tarikatlar, vakıflar dinsel olayları kendilerine örnek olarak görüyor ve ülkenin demokratikleşmesindeki devletin bütün kurumları bu olayda kilitleniyor... Daha doğrusu bu vakfın kapısına değil, aksine bu durumun üstüne üstüne gitmesi gereken kurumların kapısına kilit vuruluyor... Dinciliğe önem verenlerin baskısı toplumu o kadar sarstı ki, neredeyse herkesin "Bu görüntüleri kabul etmek vicdansızlıktır" düşüncesi ağır basmaya başladı. Ama Cumhuriyet Türkiye'sinde böylesi bir durumun yaşanmasına tepki veren siyasi partilerin liderleri bu konuda hemfikir oldukları halde, her nedense konuya yaklaşılmakta büyük bir boşluk yaratılıyor gibi sanki. Neden mi?.. Türkiye Cumhuriyet yasalarından uzaklaştırılıyor da ondan... Ama burada en büyük tepkiyi çeken dini bir cemaate yapılması gereken, vakıf kisvesi altında 6 yaşındaki küçük bir çocuğa yaşatılan bu çürümüşlüğe hemen cevap vermek ve kapısına kiliti vurmaktır. Bu konuyu görmezlikten gelenler gerçekten haysiyetsizliğini ortaya koymakta...
İSTANBUL SÖZLEŞMESİNE İMZA ATILSAYDI, NE BU 6 YAŞINDAKİ KIZIN DURUMU YAŞANIRDI, NE DE ÇAĞDAŞLIĞIN DIŞINA ÇIKILARAK GENÇ VE KÜÇÜK KIZLARIN OKUTULMASI YASAKLARI YAŞANIRDI... AMA GELİN GÖRÜN Kİ, ÇAĞ DIŞI OLAYLAR O KADAR AZDI Kİ, NE BUNLARIN ÜZERİNE GİDİLİYOR... NE DE BÖYLESİ VAKIFLARIN KAPISINA KİLİT VURULUYOR... Hiçbir baba böylesi bir olayı tasvip etmez... Hele ki küçücük bir çocuğun böylesi bir evliliğe zorlanması tam bir ahlaksızlık... Çocuk istismarının bu derece yaşanmasına karşılık cemaatin kafa yapısının küçük öz kızını bu hale düşürmesinin cezalandırılması mutlaka yapılmalı. Gerçi güç zehirlenmesine kapılan iktidarın halâ tepkisini Meclis'e yansımadan ve sosyal medyada gelişmeden ele alsaydı ve gereken ceza-i müeyyide kararlarını o vakfa, o cemaate verseydi şimdi her şey yolunda olacaktı. Ama ne yazık ki böyle olmadı. Hatta olmaması için çaba harcanıyor gibi ne savcılar ve ne de bakanlık acil karar aldı... Aksine gayet sakin ve her konuyu kendine eleştiriymiş gibi algılayarak (tabii biraz da cemaat, tarikat, vakıf gibi kuruluşları şımartarak) hareket ettiği için, konuyu sessizliğe boğmaya bıraktı gibi sanki... Oysa İstanbul Sözleşmesi'ne imzalar atılsaydı, şimdi bu olay daha gelişmeden... Daha yoldayken Cumhuriyet Başsavcıları... Siyasi bilirkişiler... Hukuk adamları ve devletin en önemli kurumu olan bakanlık konuya noktayı anında koyardı. Çünkü İstanbul Sözleşmesi'nde her türlü konu ele alınmış... Yapılacak cezalar ve davranış şekilleri bir bir sıralanmış... Cezalar da madde madde ve hiçbir boşluk bırakılmadan yazılmıştır. Ama Cumhuriyeti sevmeyenler, laikliğe karşı olanlar, bu tür olaylara karşı gelmiş olsalar da, söz konusu vakıf, tarikat, cemaat ve bunun gibi merdiven altı kuruluşları destekledikçe bu tür olaylara verilecek cezalar cılız kalacaktır. Ama İstanbul Sözleşmesi'yle hukuk davaları çağdaşlığı da geride bırakarak... Uzay çağına olan yorumlarla meşgul olacaktı. Hatta adı İstanbul Sözleşmesi olduğu için, yine aldığı kararlarla (Tıpkı Atatürk'ün yaptığı gibi) Avrupa'dan ve modern batılı ülkelerden çok ilerde olacaktı. Ama bu mesele öyle bir durum yarattı ki, yine topal ayağımızla düz yolda yürüyemez hale geldik... Ayağımızı topallaştıran cemaatlere, vakıflara, tarikatlara destek veren siyasilerin duruşu olmakta...
İSTANBUL SÖZLEŞMESİNE İMZA ATILSAYDI, NE BU 6 YAŞINDAKİ KIZIN DURUMU YAŞANIRDI, NE DE ÇAĞDAŞLIĞIN DIŞINA ÇIKILARAK GENÇ VE KÜÇÜK KIZLARIN OKUTULMASI YASAKLARI YAŞANIRDI... AMA GELİN GÖRÜN Kİ, ÇAĞ DIŞI OLAYLAR O KADAR AZDI Kİ, NE BUNLARIN ÜZERİNE GİDİLİYOR... NE DE BÖYLESİ VAKIFLARIN KAPISINA KİLİT VURULUYOR... Şunu söylemek gerekirse, her şey vicdansızca ve ahlaksızca meydana gelmiş... Şunu belirtmemiz gerekir ki cemaatler, tarikatlar, vakıflar dinsel olayları kendilerine örnek olarak görüyor ve ülkenin demokratikleşmesindeki devletin bütün kurumları bu olayda kilitleniyor... Daha doğrusu bu vakfın kapısına değil, aksine bu durumun üstüne üstüne gitmesi gereken kurumların kapısına kilit vuruluyor... Dinciliğe önem verenlerin baskısı toplumu o kadar sarstı ki, neredeyse herkesin "Bu görüntüleri kabul etmek vicdansızlıktır" düşüncesi ağır basmaya başladı. Ama Cumhuriyet Türkiye'sinde böylesi bir durumun yaşanmasına tepki veren siyasi partilerin liderleri bu konuda hemfikir oldukları halde, her nedense konuya yaklaşılmakta büyük bir boşluk yaratılıyor gibi sanki. Neden mi?.. Türkiye Cumhuriyet yasalarından uzaklaştırılıyor da ondan... Ama burada en büyük tepkiyi çeken dini bir cemaate yapılması gereken, vakıf kisvesi altında 6 yaşındaki küçük bir çocuğa yaşatılan bu çürümüşlüğe hemen cevap vermek ve kapısına kiliti vurmaktır. Bu konuyu görmezlikten gelenler gerçekten haysiyetsizliğini ortaya koymakta...
İSTANBUL SÖZLEŞMESİNE İMZA ATILSAYDI, NE BU 6 YAŞINDAKİ KIZIN DURUMU YAŞANIRDI, NE DE ÇAĞDAŞLIĞIN DIŞINA ÇIKILARAK GENÇ VE KÜÇÜK KIZLARIN OKUTULMASI YASAKLARI YAŞANIRDI... AMA GELİN GÖRÜN Kİ, ÇAĞ DIŞI OLAYLAR O KADAR AZDI Kİ, NE BUNLARIN ÜZERİNE GİDİLİYOR... NE DE BÖYLESİ VAKIFLARIN KAPISINA KİLİT VURULUYOR... Hiçbir baba böylesi bir olayı tasvip etmez... Hele ki küçücük bir çocuğun böylesi bir evliliğe zorlanması tam bir ahlaksızlık... Çocuk istismarının bu derece yaşanmasına karşılık cemaatin kafa yapısının küçük öz kızını bu hale düşürmesinin cezalandırılması mutlaka yapılmalı. Gerçi güç zehirlenmesine kapılan iktidarın halâ tepkisini Meclis'e yansımadan ve sosyal medyada gelişmeden ele alsaydı ve gereken ceza-i müeyyide kararlarını o vakfa, o cemaate verseydi şimdi her şey yolunda olacaktı. Ama ne yazık ki böyle olmadı. Hatta olmaması için çaba harcanıyor gibi ne savcılar ve ne de bakanlık acil karar aldı... Aksine gayet sakin ve her konuyu kendine eleştiriymiş gibi algılayarak (tabii biraz da cemaat, tarikat, vakıf gibi kuruluşları şımartarak) hareket ettiği için, konuyu sessizliğe boğmaya bıraktı gibi sanki... Oysa İstanbul Sözleşmesi'ne imzalar atılsaydı, şimdi bu olay daha gelişmeden... Daha yoldayken Cumhuriyet Başsavcıları... Siyasi bilirkişiler... Hukuk adamları ve devletin en önemli kurumu olan bakanlık konuya noktayı anında koyardı. Çünkü İstanbul Sözleşmesi'nde her türlü konu ele alınmış... Yapılacak cezalar ve davranış şekilleri bir bir sıralanmış... Cezalar da madde madde ve hiçbir boşluk bırakılmadan yazılmıştır. Ama Cumhuriyeti sevmeyenler, laikliğe karşı olanlar, bu tür olaylara karşı gelmiş olsalar da, söz konusu vakıf, tarikat, cemaat ve bunun gibi merdiven altı kuruluşları destekledikçe bu tür olaylara verilecek cezalar cılız kalacaktır. Ama İstanbul Sözleşmesi'yle hukuk davaları çağdaşlığı da geride bırakarak... Uzay çağına olan yorumlarla meşgul olacaktı. Hatta adı İstanbul Sözleşmesi olduğu için, yine aldığı kararlarla (Tıpkı Atatürk'ün yaptığı gibi) Avrupa'dan ve modern batılı ülkelerden çok ilerde olacaktı. Ama bu mesele öyle bir durum yarattı ki, yine topal ayağımızla düz yolda yürüyemez hale geldik... Ayağımızı topallaştıran cemaatlere, vakıflara, tarikatlara destek veren siyasilerin duruşu olmakta...