İthalat aşığı Türkiye deprem için Japon mimarlar ithal etmeli

İthalat aşığı Türkiye deprem için Japon mimarlar ithal etmeli

Ökkeş Ağaoğlu HER depremden sonra fanatik bir sistem anlayışıyla partisine bağlılığını belirtmek için yanlışı bile savunmak ilim ve bilimi kabul etmeyen toplumlarda görmek mümkün... Oysa görmemek için okumuş olmak... Aydınlık yarınları hesaplamak için toplumsal müdahalelerde bulunarak sağlam binaların yapılmasına ön ayak olmak... Her düşünceye açık olmak... Siyasal iradenin yanlışlarını ortaya koyarak onları eleştirmek her insanın vazifesi olmalıdır... Çünkü burada fanatiklik yaparak sıcak baktığı partisine toz kondurmayanlar, yarın o yanlışın kurbanı da olabilirler... Neden?.. Çünkü aynı hatanın kurbanı olmakla hatanın arkasında durmak başka... Hatayı insan sağlığı ve yaşamsal gerekçeleri ön planda tutarak yanlışları açıklamak başka... İşte bu başkalaşımlar içinde bocalayan öylesine insanlarımız var ki, ne partisine bir suçlama yapabiliyorlar... Ne de yaptıklarının yanlış olduğunu düşünebiliyorlar. Düşündükleri tek şey, bilmedikleri yıkım projesinin peşinde olduklarıydı...

BUGÜN HAYATA DÖNMEK İÇİN OLAĞANÜSTÜ DAYANMA GÜCÜ HARCAYAN DEPREMZEDELERİN GÜNAHI VAR MI?.. ELBETTE YOK... PEKİ KİMİN GÜNAHI VAR?.. TABİİ Kİ İMAR AFFIYLA OY PEŞİNDE KOŞAN SİYASİLERİN.... VE BU SİYASİLERİ ÖLÜMÜNE DESTEK VEREREK SANKİ AYNI TOPRAKLARDA YAŞAMIYORLARMIŞ GİBİ TAVIR TAKINAN FANATİKLERİN... Büyük deprem sonrası kimse halkı ve sosyal medyayı gerçekleştiren paylaşımlarını suçlamaya kalkmasın... Çünkü herkesin yüreği yanıyor... Herkes aynı şiddette depremi empati kurarak yaşıyor ve büyük acıları paylaşmak için halkımız bölgeye akın ediyor... Şimdi bu duyarlılıkla hareket eden halkımızın sorgulamasına saygı duymak da devlet adına hükümetin görevi olmalıdır... Ama soru soranları yabancıymış gibi görmek... Onlara yok gözüyle bakmak... Hep olduğu gibi sabır dilemek olması gereken sorgulamanın yanında ilim ve bilimi kabul etmemek demektir (Ki, imar affıyla bunu kanıtlayan hükümet(lerin) hal ve tavırları gündemden hiç düşmemiştir...) Şimdi bu gerçekler varken, müteahhitleri hapsetmekle iş bitmiyor... Onlara ön ayak olup, onların çürük binalarını denetlemeden, gözetim altına almadan sadece bugün müteahhidi gözetim altına almak (veya tutuklamak) her şeyi çözmeyecek... Çünkü siyasilerimizin şu huyundan kurtulmaları gerekir: 1) Hiçbir şartta ve durumda olsa bile, sırf oy almak için İmar Affını asla kabul etmemeli... 2) Yıkım projelerine bile bile göz yumarak her yanlış projenin altına imza atmamalı... 3) Toprak etütleri çıkarmadan her şeyi görmezden gelmemeli... 3) Zemin raporu hazırlamadan, kolon ve kirişleri kontrol etmeden, demir bağlantılarındaki kanca sistemini görmeden TUS anlaşmalarını bile denetlemeden hayati kararlara gözü kapalı müsaade edilmemeli... İşte bu can damarı olan projeleri hesaba katmayarak, bölgesel oy potansiyeline saldırmak... Bütün planları yapılaşmaya değil, oy almaya yönelik hareket etmek işte bu günleri yaşatmaya neden oluyor... Oldu bile...

DEPREMZEDELERİ SIĞINDIRMAK İÇİN ÜNİVERSİTELERİN KYK YURTLARINI BOŞALTMALARI ÇOK YANLIŞ BİR KARAR... EN KOLAY VE EN BASİT SİSTEMİ YERİNE GETİRMEK İÇİN HEP ZORDAN KAÇAN HÜKÜMET, GENÇLİĞE KARŞI ÇOK BÜYÜK HATA YAPIYOR... ÇÜNKÜ ZATEN YETERSİZ OLAN KYK'LARI GENÇLİĞİNDEN ALMAK HATANIN EN BÜYÜĞÜDÜR... Üniversiteler nedir?.. Bilim yuvasıdır... Evrensel bilgi çağının hazinesini oluşturur... Hazine, üniversite gençliğidir... KYK'ları kapatarak bu hazineyi hiçe sayan hükümet, hiçbir zaman gençliğin yanında olmamıştır... Eğer olmuş olsaydı, şu içinde bulunduğumuz depremden dolayı anne babası, veya en yakın veya ikinci derece akrabaları ölmüş olabilecek gençliği KYK'lardan çıkarırsanız, bu gençler nerede kalacaklar?.. Derslerini nasıl çalışacaklar?.. Ayrıca bu karar üniversite gençliğini bir yıl geriye atmakla bilgi çağına en büyük kötülüğü yapmış olmuyor mu?.. Elbette oluyor... Eğer depremde feda edilecek kişiler varsa, bu üniversite gençliği olmamalıydı... Peki kim olmalıydı?.. 1) Tarikatçıların ve vakıf idarelerinin kendilerine bağlı olan binaları yok mu?.. 2) Saraylar, hanlar, hamamlar ve köşkler tarihe hizmet edecek ise, depremzedeler buralarda kalabilirler... İnsan mı kıymetli?.. Yoksa süslenerek mimari tarzlarından dolayı insandan daha mı kıymetli?.. Elbette insandan hiçbir şey kıymetli olamaz. Hatta kıymet-i harbiyesi ne kadar yüksek olursa olsun, insanoğlundan daha kıymetli olamaz... 3) Camilerimiz... Binlerce camimiz var... Her biri bu kışta insanları barındıracak kadar güzel alana sahip... Gerekli olan giyim kuşamla buralarda insanlarımız sıcak ve temiz olarak hijyenilk içinde yaşayabilir... Hatta KYK'lardan bile daha iyi hizmet alabilir. Çünkü camilerde doğalgaz olduğu için, ısınmada problem de yaşanmaz... Hele ki camiler insanlar için ideal mekanlardır... Ama nedense KYK'lar boşaltılarak üniversite gençliği resmen dışarı itilmiş oldu... Bu yanlışı hiçbir zaman kapatamayız... Bir an önce bu yanlıştan dönülmesi depremzedeler adına en ideal karar olacak. Ama ne yazık ki gençliğe önem verilmiyor... Üstelik üniversiteler kapatılsa bile...

HER ŞEYİ İTHAL EDEN HÜKÜMET, BU SİSTEME JAPON MİMARLARI DA AYNI KAPSAMA ALMALIDIR... ÇÜNKÜ DEPREM KUŞAĞINDA OLAN TÜRKİYE'NİN YAPISAL ŞEHİRCİLİK PLANLARINI İNCELEMEK... BUNU YAPARKEN DE JAPON MİMARLARDAN BİR ŞEYLER ÖĞRENMEK İÇİN MÜTEAHHİTLERİN VE MİMARLARIN TAKİP ETMESİNİ SAĞLAMALIDIR. Japonya'ya bakıyorsunuz... Deprem kuşağının en şiddetlisini ve en yıkıcı sallantısın yaşamakta... Son olarak Kobe depreminde büyük yıkım yaşayan Japonlar, o güne kadar yaptıkları binaların tümünde değişiklikler yapmış... Yıkılmayanı yıkmış... Yıkılanları daha yeni mimari tarzıyla filizlendirmiştir. Peki burada Türkiye olarak biz ne yapmalıyız?.. Hiçbir zaman beceremediğimiz mimari tarzımızın üstünden es geçip, ithal sevgimizi Japon mimarlar için de kullanmalıyız... Hatta belediyelere yapılan binaların kontrollüğüne Japon mimarlar yerleştirmeliyiz... Bilim ve ilimden haberdar olmak için müteahhitlerden tutun, Türk mimarlara kadar hangi yapı yapılacaksa, onun fizibilitesini, toprak zemin raporunu ve temellerinin nasıl atılacağına yönelik Japon mimarlar tarafından eğitime tabi tutmalıyız. Bunlar bizim yapı taşlarımız olmalı... Belediyelerde yer bilimcileri çalışmalı... Var mı?.. Yok... Yapı denetimi olan binalarda hasar bile yokken... Denetimsiz binaların çöküşü ve yıkılışı müteahhitlerin insafına kalmış gibi... Bunun yanında, "Yapı Denetim Kuruluşları Nedir?" diye sorulduğunda, verilecek cevap şudur: "Yapı denetim kuruluşu, bir inşaatın başlangıcından bitimine kadarki süreçte arsa sahibi adına inşa faaliyetlerini ve dolayısıyla müteahhiti denetleyen kuruluşlardır..." İstanbul Gayrimenkul Hukuk ise, şu açıklamayı yapıyor: "...Yapı denetim kuruluşu, bir inşaatın başlangıcından bitimine kadarki süreçte arsa sahibi adına inşa faaliyetlerini ve dolayısıyla müteahhiti denetleyen kuruluşlardır. Özel kişilere ait bir yapının imar planına, fen/sanat ve sağlık kurallarına, standartlara uygun kalitede yapılması için proje ve denetimini sağlar. İdareye karşı da fenni mesulün sorumluluklarını üstlenen yapı denetim kuruluşlarının ücretini arsa sahibi ödemekle mükelleftir... ////// Her ne kadar ana kural bu olsa da, uygulamada yapı denetim kuruluşlarını müteahhitlerin belirlediği, ücreti de müteahhitin ödediği görülebilmektedir. Bu durum ise arsa sahiplerini müteahhitlere karşı korumak amacıyla da ihdas edilen yapı denetim faaliyetinin içini boşaltabilmektedir. Zira yapı denetim şirketlerinin, olası bir usulsüzlük halinde “işvereni olan” müteahhitler aleyhine rapor hazırlamaları zorlaşmaktadır." Artık siz düşünün arsa sahibi adına yapı denetim kuruluşları müteahhitleri denetlemiş olurlarsa olsunlar... Müteahhitler sanki son sözü söyler hale gelmiş... Yani bir karmaşa gidiyor... Bize göre en çıkar yol, Japon mimarları ülkeye davet ederek, müteahhitlere ve Türk mimarlara "Depreme dayanıklı binaların temelinin" nasıl yapılacağı dersini vermelidir. Bunun dışında, yapı denetim de... Müteahhitler de... Türk mimarlar da kendi kendilerini kontrol altına almış olacaklar. Binada sağlamlık ise Japon mimarların gösterdiği mimari yapılaşma sistemini gerçekleştirmekle olacak. Olması da gerekir.