Kabalaşan ideoloji particiliğiyle siyaset yapılamaz

Kabalaşan ideoloji particiliğiyle siyaset yapılamaz

TÜRK siyasetinde adeta “olmazsa olmaz”ların içinde yaşamaya başladık. Hele ki şu son dönemlerde meydana çıkan ideoloji kavramları o kadar ters işliyor ki, ne hayattan bir tat alabilirsiniz... Ne de yapılan siyasetten... Düşünün, düne kadar oyunuzu verdiğiniz parti birden kabalaşıyor... Hayatı size zindan ediyor... Her türlü yanlışların altında onun imzasını görüyorsunuz... Ve bir de “Ben yine de partimden ayrılamam... Eğer ayrılırsam partime ihanet etmiş olurum”la yola çıkan seçmen kitlemizin olduğunu düşünün... Hiç aklınıza sağlam bir demokrasi yapılanmayla siyaset yapıldığına inanır mısınız?.. Asla inanamazsınız... Ama bizim ülkede her türlü siyaset yapılmakta... Yalan – dolanla hayatı geriye götürmek isteyen bazı aklı evvellerde ne düşünce ve ne de zeka bulamazken... Onlara bu zekayı morfinleyen siyasi bir partimizin ülkeyi ne hale getirdiğini de bir düşünün... İnanın işin içinden çıkamazsınız... Çünkü ülkemizde yapılan siyaset ne herhangi bir başkanlık sistemine benziyor... Ne de başkanlık sisteminin siyasal uygulamalarındaki hukuk dalları çalıştırılıyor... Hepsi yalaka kısmına dahil edilmiş bir sisteme dönüşmüş. Daha doğrusu kokuşmuş bir yapılanmayla yoluna devam ediyor. İşte bu sistemin adı, olmayan Türk usulü başkanlık sistemi. Bunu tarihte bile bulamazsınız.

ÜLKEMİZDE SİYASET YAPILMIYOR... ÜLKEMİZDE SİYASET DAYILIKLA, EFELİK KAVRAMLARIYLA YAPILIYOR... KİM BANA YAN BAKARSA ONUN HESABINI GÖRÜRÜM GİBİSİNDEN BİR TAVIRLA ÜLKENİN KADERİ DEĞİŞİYOR. EN ÇOK DA MİLLETİN HUYU DEĞİŞİYOR... Son günlerde yaşananlar ne bir siyasi anlayışa sığar... Ne de politika yapan siyaset adamlarının duruşuna... Çünkü güç zehirlenmesine kapılan iktidar partisi, her konuda “Ben” dedikçe, bir o kadar tarihe gömüldüğünün farkında bile değil... Tabii bu arada muhalefet partilerini eleştirenler de var. İyi güzel de, eleştiren kişiler karşılarında efelikle siyaseti götüren bir siyasi partinin olduğunu unutmasınlar... Neden mi?.. Siz “Anayasa’yı işletin” diyorsunuz... Onlar “Anayasa’ya inanmıyorum... Aldığı kararlara da saygı duymuyorum” diyor... Yani “Anayasa benim” diyor... Siz, “Hukuk devleti ve partiler kanunu” diyorsunuz... Onlar “Ne hukuku, ne siyaseti... Her şey benim” diyor. Siz, “Türk toplumu Anayasa’dan aldığı yetkiyle toplumsal yürüyüş yapma yetkisine sahiptir” diyorsunuz... Onlar, “Benden habersiz değil toplumsal yürüyüş olacak, bir kuş dahi benden habersiz uçma eylemi dahi yapamaz” diyor... Siz, “Erken seçim yapılsın... Çünkü ülke çok büyük bir darboğaza doğru ilerliyor” diyorsunuz... Onlar, “Erken seçim falan yok... Buna kararı verecek olan bizleriz. Ayrıca ülkede ekonomi çok iyi durumda. Açlık ve sefalet bir durum yok” diyor... Yani ne derseniz deyin... Ne söylerseniz söyleyin, iktidar bildiğini okuyor... Ne Anayasa’yı takıyor... Ne de muhalefetin olgunlaşmış sözlerini... “Her şey benim... Her şeyde benim sözüm geçer” gibisinden bir dayılıkla siyaset yapılıyor. Daha doğrusu, kanunla... Anayasa’nın demokratik kurallarıyla... Siyasi Partiler Kanunu’nun halka ve muhalefete verdiği yetkiyle... Daha doğrusu neyse yola çıkarsanız çıkın, iktidar asla sizi tınlamıyor bile.

İDEOLOJİ KAVRAMI ŞİMDİKİ SİYASİ ANLAYIŞA BİLE TERS GİDİYOR... PARTİCİLİK DÖNEMİNİN EN AĞIR ŞARTLARI MASAYA SÜRÜLÜYOR... MUHALEFET ANCAK VE ANCAK HALKINA GİDEREK KISITLANMIŞ YETİLERİ ÇERÇEVESİNDE HAREKET EDİYOR... Her siyaset adamının bir duruşu vardır. Bu duruş, onun siyasi duruşu olduğu kadar, ideoloji kavramını da yansıtmaktadır. Ama bizde ne bir duruş kaldı... Ne de duruşun meydana getirdiği sağlam siyaset... Hemen hemen “Güç kimdeyse ben onun yanındayım” hareketiyle seçmenin oyuna dahi saygı kalmadı. Nasıl kalmadı derseniz?.. Şöyle: Bir partiye oyunuzu veriyorsunuz... Ve diyorsunuz ki, “Benim partim bana söz verdi... Seçimde başa gelirse, verdiği sözlerle beni rahat ettirecek. Bugün alınan gereksiz kanunların hepsi çöpe atılacak. Ve yerine pırıl pırıl halkçı bir yasal düzenlemeler yürürlüğe sokulacak...” Fakat o da ne?.. Oy verdiğiniz partiden ayrılmalar oluyor... Ve çok ciddi eleştiriler yapılan iktidar partisine yatay geçiş yapılıyor. Siz buna bir anlam veremiyorsunuz... Tabii oy verdiğiniz partinin lideri, “Ahlaksız bir politika izleniyor. Senin ne işin var orada be adam?.. Yuvana gelsene, sen hangi yüzle o partiye girersin?” diye veryansın ediyor. Ve seçmenini kaybetmek istemeyen o partinin lideri, durumu kendi açısından yaptığı dolambaçlı siyasetle işini tamamlıyor... Aradan birkaç ay geçiyor, aaaaaa o da ne?.. Oy verdiğiniz parti de iktidara yatay değil, direkt geçiş yapmış... Diyor ki, “Önümüzde yapılan olan genel ve mahalli seçimlerde adayımız belli... İktidar partisinden adaylarımızın hepsini destekliyoruz... Bizim adayımız yoktur” deyiveriyor... Hani nerede kaldı sizi kandırarak aldığı oyların hakkını vermek?.. Nerede kaldı dürüst siyaset... Siz bırakın dürüst siyaseti, bu kafalar hangi ideolojiyi temsil ediyor?.. Hiçbirini... Tam bir cinlik... Tam bir aldatmaca ve koltuk kavgası...

MİLLET İTTİFAKININ ŞANSI ÇOK BÜYÜK... ŞU ANDA BİLE AKP’YE OY VERENLERİN BÜYÜK ÇOĞUNLUĞU PARTİSİNİ ELEŞTİRİYOR... AÇLIK VE SEFALETİN KOL GEZDİĞİ BU GÜNLERİ YOKMUŞ GİBİ SAYAN AKP’Yİ SEÇİM SANDIĞINA GÖMMEK İÇİN SABIRLA BEKLİYOR... Enflasyon ülkeyi kasıp kavuruyor... Siyasal gerginlikler içinden çıkılmaz bir hal alıyor... Muhalefet partileri iktidara “Bu inat niye?.. Üretimsiz güç mü olur?.. Ya üretime geçeceksin, ya da ülkemiz iflas edecek (etti de zaten)” diyerek uyarılarını yapıyor... İktidarın muhalefet liderlerine verdiği cevap ise çok ağır oluyor... Daha doğrusu iktidar kendini öylesine güç zehirlenmesine kaptırdı ki, kimseyi dinlemiyor. Tek kişilik bir ordu misali her şey vakitsiz, nakitsiz, kuralsız işliyor... Merkez Bankası’na olan her müdahale, MB’nin piyasalara müdahalesinden beter oluyor. Nasıl olmasın ki?.. Batar mısınız düzene?.. AKP’li vekillerin ve bakanların her biri ayrı telden çalıyor. Kimisi vatandaşın verdiği soruya, “Hayvanlar oy kullanmaz. Kanunen” diyerek aşağılıyor... Ve konuşmasından dolayı halktan özür dahi dilemiyor. Kayyum ile takiyye anlayışı bir arada yürütülüyor. Kimse bu gidişe durun diyemiyor. Çünkü devletin hiçbir kurumu sağlıklı bir şekilde çalışamıyor. Daha doğrusu çalıştırılmıyor. Engellerle demokratik kurallar kıskacında kalan bazı devlet kurumlarımız, “Meydana gelen her olumsuzlukların altına imzalarını attıran” bir baskı politikasıyla savaşıyor. Daha doğrusu kimse halinden memnun değilken, küçük ortak, “Anayasa Mahkemesi de kapatılsın” diye akla ziyan her türlü açıklamayı yapabiliyor. Şımarık bir güç zehirlenmesiyle kendini dev aynasında görmenin sarhoşluğuyla siyaset yapılıyor. Vatandaş da, “Yahu biz bunlara mı oy verdik?” diye kara kara düşünüyor. Millet ve susuz iken, pazara dahi çıkamazken... Çocuğunu markete götüremezken iktidar ve ortağı, dikkatleri başka yerlere çekmek için saçma sapan siyatle ülkeyi değil, kendi durumlarını idare ettiklerini artık milletimiz çok iyi biliyor.

BALLI MAAŞLARLA GÜNÜNÜ GÜN EDEN İKTİDARIN BÜROKRATLARI VE VEKİLLERİ, NE VATANDAŞINI DÜŞÜNÜYOR... NE DE HAYATI CİDDİYE ALIYOR... ONLAR İÇİN EN ÖNEMLİ ŞEY, “MECLİS’İN YAPISININ BÖYLESİ GİTMESİ... MECLİS’İN SADECE KENDİ ÇOĞUNLUKLARINA GÖRE ÇALIŞMASI... VE BALLI MAAŞA DEVAM” Asgari Ücretliye verilen zam ile emekli dul ve yetimlere verilen zam arasında yine uçurum kadar fark var... Bu farkı sadece “İyi niyetli olun” gibisinden bir çıkışla cevap veren iktidar, yapılan her türlü eleştiriyi duymak istemediğini de açıkça belirtiyor. Daha doğrusu eleştiri yapacak olan ana muhalefetin önerilerini dahi ciddiye almıyor. Sadece “Ben yaptım, oldu”yla hareket ediyor. Bunu yaparken de, sadece millete hizmet etmeyi değil... Farklı ülkelere de yardım ettiklerini söyleyebiliyor. Böyle bir anlayışla siyaset yapmak hem ülkenin gerçeklerini inkar etmek oluyor... Hem de demokratikleşme kurallarırın hiçbirinin işletilmediği bir ortamı anımsatmış oluyor. Düşünün Asgari Ücretliye yapılan zam bile onları darboğaza sokarken... Emeklilere yapılan eski Asgari Ücretin yanından dahi geçmiyor. Daha doğrusu geçtirilmiyor. Şimdi durum böyleyken, emekliler yine bir yıllık esarete itilmiş olmadı mı?.. Daha doğrusu emeklilerin sendikaları bu konuda kıllarını dahi kıpırdatmazken, neyi neye, kime karşı savunacaksınız?.. Hiç belli değil. Ama belli olan şey var, o da zamlı maaşın yetersizliği... Bu konu şu anda iktidar tarafından unutturulmuşa benzese de, olası bir erken veya genel seçimde büyük bir yıkım olacak gibi... Çünkü açlık var... Geçim sıkıntısı var... Aile fertlerinin çocuklarına (siz bırakın harçlık vermeyi) kitaplarını bile alamayacak durumlar varken... İktidar da bunları görmezken (aslında görmemezlikten gelirken) seçim siyaseten bitişleri olacak. Ama iktidarın bir hayali de şu: “Ben az maaş da versem... Baskı da yapsam... Pahalılığı engelleyemezsem de benim emeklim benden başkasına oy vermez” diye düşünüyor... İşte bu düşünce Cumhuriyet’le doğmuş ve Cumhuriyet rejimiyle özümsenmiş Türk halkının düşüncelerini hiçe saymak anlamı taşıyor. Ve seçimde bürokratların ballı maaşlarına... Rezidanslarda yaşayanlara... Bürokratların ve vekillerin haklardan öte cenneti andıracak yaşam tarzlarına dur diyecek olan bu millet, seçimi sabırla bekliyor. Hele ki emeklilerin (ve tabii ki vatandaşların), kabalaşan ideoloji particilikle siyasetin yapılamayacağını bilmesi açısından iktidara sandıkça çok iyi bir ders vereceği kabak gibi sırıtıyor.

var addthis_config = {"data_track_addressbar":true};