Laiklik, cemaatlar ve ummet

Submitted by FTG on Sun, 06/09/2024 - 12:19

Furruh Demirmen

Bakanlığın ‘Ailenin Korunması Vizyon Belgesi’nde ailelere dini rehberlik hedefi yer aldı

Siyasiler ve kadın hakları dernekleri, tarikat ve cemaatlerin “sivil toplum kuruluşları” olarak tanımlandığını anımsatarak “Türkiye’nin kamu kurumları tarikatların yönetimlerine girdi” tepkisini gösterdi.

Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı tarafından yayımlanan “Ailenin Korunması ve Güçlendirilmesi Vizyon Belgesi ve Eylem Planı” içerisinde dikkat çeken hedefler yer aldı. “Ailelerin Refah Düzeyinin Yükseltilmesi” hedefinde “Aile ve dini rehberlik büroları/merkezleri aracılığıyla ailelere dini rehberlik ve manevi danışmanlık hizmetlerinin yaygınlaştırılacağı” belirtildi. Konuyla ilgili çalışacak kurum ve kuruluşlar bölümüne de “sivil toplum kuruluşları” yazıldığı görüldü. Yayımlanan maddeye tepki gösteren Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu Başkanı Canan Güllü, Laiklik Meclisi Dönem Sözcüsü Umut Kuruç, CHP Eskişehir Milletvekili Jale Nur Süllü ve 29 Ekim Kadınları Derneği Başkanı Şenal Sarıhan gazetemiz Cumhuriyet’e konuştu.

Bakanlığın ‘Ailenin Korunması Vizyon Belgesi’nde ailelere dini rehberlik hedefi yer aldı

'BÜTÜNCÜL BİR İKTİDAR PERFORMANSI'

Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu Başkanı Canan Güllü, 2011 yılında Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanlığı’nın kapatılıp üç kez isim değiştirerek güncelde Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’na dönüştüğünü anımsatarak “Bu belge, kadın bakanlığının adının aile bakanlığına dönüştürülmesi ile başlayan ‘kutsal aile’ söylemlerinin bir devamı niteliğinde. Sadece bir olguya değil, bütüncül bir iktidar performansına bakmak gerekiyor. AKP’nin son demlerinde de hedefine doğru gittiğini görebiliyoruz. Yeni senaryolarla; Türkiye’de laikliğin, çağdaşlığın, anayasadaki kadın erkek eşitliğinin ve cinsel yönelimler konusunda hak ihlallerinin ilerlediğini görüyoruz” dedi. 

CEMAATLERLE YOL YÜRÜNÜYOR

Milli Eğitim Bakanı (MEB) Yusuf Tekin’in “Sizin ‘tarikat, cemaat’ dediğiniz, bizim ‘STK’ dediğimiz yapılarla toplasanız 10 tane protokolümüz vardı” açıklamasına değinen Güllü, “Bakan Tekin tarikatlarla çalışmaya, laiklikten vazgeçmeye, okul kitaplarıyla toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin daha da derinleşmesine sebep olmaya devam ediyor. Attığı adımların çoçuklar üzerinde, dolayısıyla Türkiye’nin geleceğinde yaratacağı psikolojik ve duygusal zararları es geçmemek lazım. Tüm bu sürecin içinde yoksulluk unutuluyor, çocuklarını bu eğitim düzenine göndermem istemeyen veliler özel okul tuzaklarına itiliyor. Bakanlıklar cemaatlere paylaştırılarak ekonomik olarak güçlendiriyor. Bugün Yusuf Tekin’in biat ettiği, icraatlerini onların yönüne göre koyduğu Ensar Vakfı’nda tecavüzün ve istismarın haddi hesabının olmadığına tanıklık ettik” diye konuştu. 

YETERSİZ MUHALEFET

Tarikat yapılanmalarının yalnızca MEB içerisinde olmadığına dikkat çeken Güllü, “İhalelerde, işe alımlarda, emniyette, askeriyede ya da kamuda tarikatları görev ve kadrolara yerleştirdiler. Şu an Türkiye’nin kamu kurumları bu tarikatların yönetimlerinde değil mi?” dedi. Yalnızca iktidarın değil, muhalfetin de mevcut durumda pay sahibi olduğunu belirten Güllü, “Önce sözünü ediyorlar, sonra icraatini yapıyorlar. Çünkü parlamentoda yeterli sayı var, geçirip gidiyorlar. TBMM’de koltuklarıyla itiraz sayısına erişemeyeceğini hesaplayamayan muhalefetin bu konuda bir suçu yok mudur? Ben bu ülkenin muhalefetini de sorgulamak istiyorum. Eğitim konusunda, Ensar Vakfı’ndaki tacizlerde ve tecavüzlerde, İstanbul Sözleşmesi’nin kaldırılmasında, kürtajın yasal olarak kanun içinde olmasına karşın merdiven altlarına sürüklenmesi noktasında ne yaptılar? Artık akraba, eş-dost yerine kitlelerin oyunu alacak temsilcilerle yol yürünmeli” ifadelerini kullandı.

'TOPLUM DEĞİL ÜMMET'

Laiklik Meclisi Dönem Sözcüsü Umut Kuruç ise belgenin son dönemlerde öne çıkan diğer politikalardan ayrı düşünülemeyeceğini kaydederek “Bu belge, ‘Türkiye yüzyılı maarif modeli’, Diyanet’in 2024-2028 strateji planı ve yeni anayasa dayatmasından ayrı düşünülmemeli. Bu belge, bütünlüklü bir rejim değişikliğinin artık son aşaması olan toplumu ve hukuki ilişkileri dönüştürmenin uygulama planı. Yeni anayasa ile de karşı devrim sürecinin hukuki ayağını tamamlanacak” dedi. Yeni eğitim müfredatına değinen Kuruç, “Gelecek kuşakları piyasacı ve gerici bir ideolojiyle teslim almak istiyorlar. ‘Dindar ve kindar nesil’ hedefi bu, laikliğin tamamen tasfiyesi. Bu vizyon belgesiyle de ortaya konan hedef aile üzerinden siyasi-ideolojik tahkimatı toplumsal alanda yaymak. Aile üzerinden toplum değil ümmet kuruluşu hedefleniyor. Tarikat ve cemaatlerin mürit devşirdiği, sermayeye köle üreten ve yurttaşlar topluluğu değil ümmet olacak bir kitle hedefleniyor. Bunun için de siyasi iktidar aile, ailede de esas olarak kadınları hedef alıyor. İmamlara nikâh yetkisi veriliyor, kadına yönelik şiddette cezasızlık sürüyor, kadın katilleri, çocuk istismarcıları yargı paketleriyle serbest bırakılıyor. Çocuğun cinsel istismarına af getiriliyor. Bunlar da milli-manevi değerler ve ailenin dokunulmazlığı adı altında toplumsal alanda meşrulaştırılmaya çalışılıyor” dedi.

'LAİK EĞİTİM TASFİYE EDİLİYOR'

Aile Sosyal Hizmetler Bakanı Mahinur Göktaş’ın “kadınlar için esnek çalışma” sözlerini anımsatan Kuruç, “Kadının çalışma yaşamının dışında aile içine hapsedilerek ucuz ve maliyetsiz iş gücü olması da hedefleniyor. Sosyal güvenlik sistemi bir yük olarak tarif ediliyor metinde. Ücretsiz kreşlerin yerini Kur’an kursları ile tarikat ve cemaatlerin mektepleri ve benzeri uzantıları alacak. Bugün zaten bu uygulamaları yaygınlaştırıyorlar.

Laik, bilimsel ve parasız eğitim tasfiye ediliyor. Sosyal hakların, sosyal güvencenin yerini sosyal yardımlar yani aslında sadaka sistemi alıyor. Toplumsal hakların tamamen tasfiye edildiği, ideolojik olarak da şükürcü ve biat eden bir toplumsal yapı, yani ümmet hedefleniyor” diye konuştu.

'UYGULANMAYAN POLİTİKALAR'

CHP Eskişehir Milletvekili Jale Nur Süllü, İstanbul Sözleşmesi’nin iptaline değinerek, “6284 sayılı Ailenin Korunması Kanunu ile övünen ancak uygulamayan politikaların yeni bir uzantısıyla karşı karşıyayız. Genelge, toplumsal cinsiyet eşitliğini kabul etmeyen, kadını birey olarak görmeyen, ikincil sınıf vatandaş olarak ısrarla aile içinde ele almaya yönelik anlayışın somut göstergesidir. Artan ekonomik sorunlarla kadın ve çocuk yoksulluğunun giderek derinleştiği ülkemizde sorunun genelgeler ile çözülemeyecek denli ağırlaştığı da görmezden gelinemez. Siyasi iktidar, bakanlık ve kurumların görev alanlarını tarikat ve vakıflara yönlendirmekte hevesli olduğu gibi, şimdi de Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın görevlerine bu yapıları dahil ediyor. Bu yaklaşım, kamu hizmetlerinin özel ve dini gruplara devredilmesi konusunda ciddi endişeler doğuruyor” dedi.

'DUA İLE ÇÖZÜLEMEZ'

29 Ekim Kadınları Derneği Başkanı Şenal Sarıhan ise bunların çözüm oluşturamayacağını kaydederek “Aile ve dini rehberlik büroları uzun süredir faaliyet gösteriyor. Ailede yaşanan en önemli sorun, ekonomik güçsüzlük ve bunun da yoğunlaştırdığı şiddet ortamıdır. Bu sorunların tevekkülle ve dua ile çözülemeyeceği de açık. Yapılması gereken, bu büroların artırılması yerine, ailenin ekonomik olanaklarını geliştirecek adil paylaşım yollarının bulunmasıdır. Aynı zamanda kadının insan hakları konusunda bilgilendirilmesi ve erkek egemen yapıyı değiştirecek bilincin yaratılması gerekiyor” diye konuştu.

http://www.cumhuriyet.com.tr/siyaset/bakanligin-ailenin-korunmasi-vizyon-belgesinde-ailelere-dini-2215390?utm_campaign=Cumhuriyet&utm_medium=SliderHaber&utm_source=Anasayfa