Putin şimdi Brejnev doktrinini canlandıracak

Putin şimdi Brejnev doktrinini canlandıracak

Ökkeş Ağaoğlu

UKRAYNA meselesi çok derin bir konudur... Eğer fazlasıyla detaya girerek konuya açıklık getirmek istersek, kimin haklı – kimin haksız olduğu değil... Kimlerin oralarda yaşadığını... Kimlerin yaşadığı yerlerde rahat etme hakkı olup olmadığına rahatlıkla karar vermiş olacağız... Ancak bugünkü durumu gözden geçirecek olursak eğer, ne haksızlıkla ilgili...

Ne siyasetin yapısının buralara kadar getirdiğiyle ilgili... Hatta ne de uluslararası arenada yeni cephe oluşturmakla ilgili epey sorular karşımıza çıkabilir... Onun için, ne bu tür soruların derinlerine ineceksiniz... Ne de uluslararası menfaat mekanizmasına takılacaksınız... Sadece doğru bildiğinizi söyleyerek kimin haklı değil... Kimlerin bu durumdan sonra ülkesinin tehlikeli boyutlara çekildiğini daha iyi anlamış olacaksınız... Örneğin bir zamanların modern İran’ın Şah Pehlevi dönemi... Örneğin o bir zaman sonrası Pehlevi’nin hemen ipini çeken ve Humeyni’nin Fransa’dan İran havaalanına gidiş zamanındaki fırsatı iyi kullanamayan halkın suskunluğu dönemi... Irak’ta Saddam Hüseyin’in öldürülmesi hikayesi ile... Libya lideri Muammer Kaddafi’nin öldürülmesi olayında Batı’nın sinsice suspus olması... Bunların hepsi bilinçli ve canlı canlı insanların öldürülmesini seyreden Batılı ülkelerin eseridir. Bundan kimsenin şüphesi olmasın.

AVRUPA YÜZYILIN SAVAŞI DİYEREK OLAYI ÖYLESİNE ABARTTI Kİ, GÖREN DE SANKİ ORTADOĞULU BİR ÜLKEYE ELİNİ KOLUNU SALLAYA SALLAYA GİRECEĞİNİ DÜŞÜNDÜ... AKSİNE MOSKOVA İLE KARŞI KARŞIYA GELMENİN CİDDİYETİNİ DAHA YENİ ANLADI BATI... NATO Genel Sekreteri Stoltenberg bir ara yaptığı Ukrayna açıklaması televizyonlarda “Son dakika” diye geçiyordu. Ne demişti?.. “Rusya’ya son çağrı yapıyorum. Bu savaşı durdurun. Yüzyılın en büyük savaşı olacak” demişti. Peki NATO’daki görüşlerde ne değişti de bu yüzyılın en büyük savaşı durumuna dönüverdi?.. Biz söyleyelim, Batı’nın güçlü olduğunu... Batı demek NATO demektirden yola çıkarak kendilerine bağlı üyelerin askeri güçlerinin çok büyük olduğunu... Eninde sonunda Rusya’nın vereceği bir açığı çok iyi değerlendirerek hem askeri ve hem de siyasi alanda Putin’i tuş edeceğini söylemeye çalışıyordu. Oldu mu?.. Hayır. Olmadı... Peki ne oldu?.. Rusya’nın bozulmamış olan tek kurumu KIZILORDU aldığı emri uygulayarak Ukrayna’ya girdi ve Batı’nın atıp tutmaktan öteye gitmediğini kanıtlamış oldu. Çünkü NATO Genel Sekreteri şunu iyi bilmelidir ki, Moskova’ya kafa tutmak pek o kadar kolay değildir... Neden biliyor musunuz?.. Suriye’de, İdlib’de... İran’da... Irak’da, Libya’da ve buna benzer bir takım Ortadoğu ülkelerinde rüştünü ispatlayan ve uluslararası arenada az çok bazı Arap ülkeleriyle olan ilişkilerinde siyasi ve askeri gücünün farkındalığını ortaya koyan bir Rusya ile mücadeleyi zor yapar... Çünkü karşılarında istihbaratçı bir kişi var. Adı da Putin... Bu kişi, adeta ruhsuz ve acımasız bir kişi olarak yetişmiş olduğu alandan devlet başkanlığına kadar yükselmiş ve bu hissiyatlarla sağlam adım atmak adına Moskova’yı eline geçirerek Rusya’yı şahlandırmaya çalışıyor. Peki bunu başarabilecek mi?.. Bunu zaman gösterecek. Ama ne olursa olsun Rusya, eski Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği adını, yani kısa adı SSCB’yi tekrar canlandırma hedefi güdüyor olabilir. Tabii bu, Moskova’nın iç meselesi. Ama bunun dışa açılımı hem acımasız ve hem de soğuk adamların soğuk savaşa her zaman hazır olduğu imajı yaratılmış olacak.

BATILI ÜLKELER UKRAYNA’YA GİRECEK... ORAYI KENDİ EMELLERİNE ÇEVİRECEK... GAYELERİ UKRAYNA’NIN NATO’YA GİRMESİ DEĞİL... AKSİNE UKRAYNA’YI UZAKDOĞU’YA ULAŞMAK İÇİN BİR ÜS HALİNE GETİRMEK... AMERİKA, BATI AVRUPA VE NATO, DÜNYAYI YÖNETME PLANLARINI BURADAN BAŞLATACAKTI... İlk başta şunu söylemek gerekir ki Ukrayna olayını burada açıklarken, siyasal açıdan herhangi bir tarafı tutuyor değilim. Ama işin içine Amerika girince ve yardakçısı BM ve NATO da peşi sıra gelince, ister istemez Rusya’nın düşüncelerini daha iyi anlamış oluyorum. Nasıl mı?.. Nasıl ki bir zamanlar tarih 1974’dü gösterdiğinde Ecevit hükümeti Kıbrıs’ta Türklere yapılan işkencelerin son bulması için çıkarma yaptığı anlarda Amerikan Dışişleri Bakanı Kissinger’ın Ecevit’e, “Siz Akdeniz’den Kıbrıs’a gemilerle giderken ya bizim Amerikan gemilerimiz orada olursa ne yapacaksınız?..” dediğinde... Ecevit’in verdiği yanıt aynen şu olmuştur: “Deniz büyüktür. Biz de yanınızdan çeker gideriz ve adaya varırız...” Yani Kıbrıs’ta yapılan Rum işkenceleri ve Türklerin acımasızca öldürülmeleri Amerika’nın umurunda değildi. Hatta BM ve NATO toplanarak Türkiye’ye şu ultimatomu vermişti: “Kıbrıs’ta NATO silahlarını kullanamazsınız.” Ecevit de, “Benim kullanacağım silahtan sanane?.. Kullanacağım silahı kullanabilmem için sizden izin mi alacağız?.. Burası bağımsız Türkiye. Biz istediğimiz silahı istediğimiz yerde kullanırız” yanıtını vermiştir. Sonuç mu tam 10 yıl süren Amerikan ambargosu... Ve sonunda buna dayanamayan Amerika’nın tekrar ambargoyu bir bahaneyle kaldırarak Türkiye’ye sıcak bakmasıyla NATO’nun Kuzey bölümünün Türklerden yana doldurulmasına karar verilmişti. Bugün de bu tehlikenin NATO için olduğu kadar, Amerika için de aynı önemi taşımakta. Yani Türkiye, NATO için çok önemli bir konumda. Örneğin Rusya’nın olası bir kuzeyden Avrupa’ya saldırısında Moskova’yı (Avrupa’yı korumak için) ilk karşılayacak olan ülke Türkiye olacak. Ve Türkiye’ye karşı da oluşacak herhangi bir saldırıda kimseye danışmadan ve NATO maddesine göre İtalya yetişecek. Bunlar NATO anlaşmaları. Ama bunlar yapılır mı?.. İşte orası muamma... Çünkü Amerika Suriye topraklarında nasıl ki PKK için “Onlar benim Amerikan askerim” iki yüzlülüğü yaptıysa... Aynı şekilde, herhangi bir tehlike anında NATO gereği Türk ordusunu Rus ordusunun karşısına dikip, Mehmetçiği kırdırabilir. Ve bundan da hiç pişman olmayacağı kesindir. Şimdi PKK için “Onlar benim Amerikan askerim” diyen bir ülkeye NATO’da ve BM’lerde güvenebilir miyiz?.. Asla güvenemeyiz. Onun için hem NATO’daki konumumuzu... Hem BM’deki durumumuzu... Ve hem de AB’de nereye gittiğimizin analizini ve yeni siyaseti mutlaka oluşturmalıyız.

10 BİN KİLOMETREDEN GELEREK KARADENİZ’E GİRMEK İÇİN YANIP TUTUŞAN BİR AMERİKA’NIN RUSYA’NIN DİBİNDE NE İŞİ VAR?.. BATILI ÜLKELER ASLA UKRAYNA’YI KORUMAK İÇİN GELMİYOR. AKSİNE RUSYA’NIN DİBİNE KADAR ASKERİ ÜSLER KURARAK MOSKOVA’YI VE ORADAN DA UZAKDOĞUYU PARÇALAMAK İSTİYOR... Çin uyanık bir ülkedir. Böylesi bir şarlatanlığa asla müsaade etmez. Aynı şekilde Moskova da Çin’in kendisini desteklemesiyle çok güçlü duruma geldiği için dış siyasette ve BM’de oldukça ses getirecek raporları tek tek okuyacaktır. Bundan kimsenin şüphesi olmasın. Ayrıca Batılı ülkeler değil miydi Afganistan’ı bir grup gerici mollaya bırakarak o ülkeyi terk edip kaçan?.. Batılı ülkeler değil midir Irak’ta onlarca sene kalan?.. Mısır’da... Yemen’de ve Arap Baharında ülkeleri birbirine kırdıran?.. Ukrayna’da da aynısı yaşanmıyor mu?.. Elbette biz savaş çıkmasını istemiyoruz. Çünkü orada siviller ölüyor ve onlarca yuva yıkılıyor... Evet ama Batılı ülkelerin yapacağı konuşmaların ardından Moskova’nın böylesi bir müdahale yapacağını bilmiyorlar mı?.. Hem de öyle bir biliyor ki... Ama Nasreddin Hoca’nın denizi mayalaması gibi, “Ya tutarsa”dan hareket ederek ve bir de Yüzyılın Savaşı diye atıp tutmasından Rusya hiçbir zaman etkilenmedi. Etkilenmez de... Bir de Batılı ülkelerin müdahalelerinin tersini düşünelim bakalım... Ya Moskova, dışa büyük açılım politikasını geliştirerek Amerika’nın ve Avrupa’nın ters baktığı ülkelere Kızılordu’sunu yardım diye gönderse... Orlarada askeri üsler kursa Batılı ülkeler ne diyecek?.. Biz söyleyelim: Komünizm hortladı diyecekler... Ama bunu Batılı ülkeler yapınca “Medeni ülkeler oralara demokrasiyi götürecek” göz boyamacılığıyla darbenin en ağırını gerçekleştirmiş olacaklar (Ki oldular bile)... Hele ki yine Amerika ve Avrupa Birliği’den oluşan Batılı ülkelerin kışkırtmasıyla Rusya Kırım’ı ihlal etmemiş miydi?.. Bunlar ne çabuk unutuluyor?.. Son Saddam Hüseyin olayında Bush yönetimi, “Irak’a demokrasi götürüyoruz” diyerek Saddam’ı kendi halkına idam ettirip, o ülkenin altınını – dolarlarını ve malını mülkünü alıp Amerika’ya taşımadılar mı?.. Onlarca Iraklı askere sistemli işkenceler yapmadılar mı?.. Ebu Gureyb Cezaevi’nde tutuklulara fiziksel, sodomi, cinsel ve tecavüz gibi bir dizi insan haklarını ve ayıbını çiğneyen işkenceleri gerekleştirmediler mi?.. Bunu yapan şu çok adil döğüşen ve demokrasiyi getirdim diyen Amerika değil miydi?.. Ya Guantanamo’da gerçekleştirilen işkenceler?.. Iraklı kadınlara yapılan sistemli işkenceler... Bunları yapan o bilinen ve çağdaş ülke Amerika değil miydi?.. Onun için Amerika Ukrayna’ya demokrasi gereği NATO’ya alma olayı bir yalan dolandan ibarettir. Amerika’nın ve Batılı ülkelerin bütün emelleri Moskova başta olmak üzere Uzakdoğu ülkelerinin dibine kadar girip, o ülkelerde iç ayaklanmalar yaratıp... Yeri geldiğinde Afganlı teröristleri kullanıp sağlam ülkeleri parçalamak... Hatta eski Amerikan Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice’ın “Türkiye de bölünecek” açıklaması ne çabuk unutuldu?..

PUTİN ŞİMDİ BREJNEV DOKTRİNİNİ CANLANDIRMAK İÇİN KOLLARI SIVAYACAK. ESKİ RUSYAYI TEKRAR CANLANDIRARAK DÜNYAYA HÜKMETME ROTASINI ELİNE GEÇİRMEYE ÇALIŞACAK. DAHA DOĞRUSU AMERİKA MOSKOVA’YI CAHİLCE UYARMIŞ OLDU. Putin, Ukrayna meselesinde Ruslarla Ukraynalılar iç içe yaşamaktadırlar. Hatta Ukrayna’da oldukça ve fazlasıyla Rus halkı yaşamaktadır. Bir zamanlar SSCB’si olan Rusya’nın topraklarında Ukrayna da vardı. Eğer konuya kısaca değinecek olursak, tarih yapakları aynen şunu yazar: “25 Aralık 1991 tarihinde Sovyet Birliği Devlet Başkanı Mihail Gorbaçov’un istifa etmesinin ardından Sovyetler Birliği’ni teşkil eden Cumhuriyetlerin bağımsızlığını kazanmalarıyla 26 Aralık 1991’de Sosyalist Cumhuriyetler Birliği dağılır. Ve bugünkü Sovyet topraklarında artık bağımsız ülkeler yaşamaktadır. İşte bu durumu tekrar tersine çevirmek isteyen Putin, BREJNEV DOKTRİNİ’ni canlandırmak istiyor olabilir. Daha doğrusu bu doktrinliğin temel felsefesi ve amacında, “Brejnev döneminde yayımlanan ve dönemin Sovyet dış politikasının temel ilkelerini ortaya koyması” yatmaktadır. “Bu ne anlama gelmektedir?” derseniz eğer. Anlamı şudur: “Brejnev Doktrinliği özetle sosyalist sistemin dışına çıkmaya ya da Sovyet etkisinden kurtulmaya çalışan herhangi bir Doğu Bloku ülkesinin, derhal SSCB askeri müdahalesiyle (yani KIZILORDU ile) karşılaşacağı vurgulanmaktadır.” Bugün tıpkı Ukrayna’da olduğu gibi. Bu müdahale hem Brejnev Doktrinliği açısından Rusya için önem kazanıyorken... Hem burnunun dibine kadar Batılı ülkelerin ve baş düşmanı Amerika’nın sınırına dayanması kabul edilmiyor... Hem de sistematik aldatmacalarla dünya kamuoyunu kandıran bir Batının oyununa asla gelmeyeceğini gösteriyor... Yani Rusya hiçbir zaman sınırlarına Batılı ülkelerin gelmesini kabul etmez. Gelene de hoşgeldin demez. Onun için bugün yarın Putin, yeni bir ekonomi ve dış siyaset politikasıyla BREJNEV DOKTRİNİ’ni tekrar canlandırmak isteyebilir. Yaşayıp göreceğiz. Şunu da belirtelim ki, Atatürk’ün dediği gibi SAVAŞ CİNAYETTİR. Ama bu cinayeti rahatlıkla işleyen ülkeler kendi sınırlarını koruma açısından hareket ederek diğer ülkelerle politik açıklar vermemek için kurunun yanında yaş yanar misali sivil ölmektedir. İşte istenmeyen olay budur. Siviller ölmesin. Ama müdahaleye maruz bırakılan ülkenin bu durumu acımasızca yapacağını unutmamak kaydıyla politikalar üretilmeli.

 

 

var addthis_config = {"data_track_addressbar":true};