Yargıtay da ne yapacağını şaşırmış, YSK ise susuyor

Yargıtay da ne yapacağını şaşırmış, YSK ise susuyor

Ökkeş Ağaoğlu

 

TÜRKİYE'de işler çığrından çıkıyor.. Artık kanun maddeleri kimilerine göre uygunsuz.... Ceza-i müeyyide kararları sürekli yasal zemine oturtularak ve ceza hükümleri yasal zemine uygun olarak kararlar verildikçe, bazıları bundan olağanüstü rahatsız oluyor.

 

Nedenini araştırınca donup kalıyorsunuz... Çünkü ülkede bazı gelişmelerin peşi sıra muhatap olan ve konusu derinden düşünülen mahkemeler bazen şaşırmış vaziyette sonuca ulaşmak istiyorlar... Bu davada da bunlardan biri... Nedir bu dava?.. Yargıtay'ın Anayasa Mahkemesi üyeleri hakkında suç duyurusunda bulunması... Sanki ortada öylesine bir yıkıcı bir karar çıkmış da, Yargıtay olağanüstü rahatsız olarak Anayasa Mahkemesi üyeleri hakkında suç duyurusu yaparak konuya açıklık getiriyormuş gibisinden bir imaj yaratması olmuştu. Peki ne oldu?.. Hiçbir şey... Yapılan hatanın neresinden dönerseniz dönün, yargıya bu yönden artık güvenin kalmadığı ortaya çıkmış oluyordu...

BASINDA ÇIKAN HABERLER BİRAZ YARGITAY YANLISI DURUŞ SERGİLERKEN HİÇBİRİ KONUNUN ANA NEDENİNE BAKMADAN KARAR VERİP YAZABİLİYORLAR. OYSA DURUM HİÇ DE ÖYLE DEĞİL... YANDAŞLIĞIN DA BİR SINIRI OLMALI... Hem görsel basın ve hem de yazılı basın hükümetten gelen her haberin peşine adeta namusmuş gibi düşerek yalan yanlış ne varsa düşünmeden kalemlerini oynatıyorlar... Attıkları günlük manşetleriyle de konuyu hem basitleştirmek ve hem de dayanılacak bir kanun maddesinin olmadığı yönünde izlenim yaratarak son noktayı hukukçuların değil de iktidarın vereceği yönünde izlenimler yaratıyorlar. Oysa durum hiç de öyle değil... Gelin önceki güne gidelim ve çıkan basın haberlerine şöyle bir bakalım: ((...Yargıtay 3. Ceza Dairesi, Türkiye İşçi Partisi Hatay Milletvekili Can Atalay hakkında hak ihlali kararı veren Anayasa Mahkemesi (AYM) üyeleri hakkında suç duyurusunda bulundu. BBC Türkçe'ye konuşan hukukçular, Yargıtay kararının Anayasa'ya aykırı olduğunu ve AYM'yi işlevsiz hale getirdiğini söyledi.)) Şöyle bir soru akla gelebilir: "Can Atalay neden bırakılmıyor?" Asıl mevzu bu... İşte tam da burada Anayasa Mahkemesi Can Atalay konusunda birkaç hafta önce şu kararı vermişti: "AYM, Gezi Parkı Davası'nda mahkum olduktan sonra 14 Mayıs'ta yapılan genel seçimde milletvekili seçilen Can Atalay hakkında hak ihlali kararı vermişti." İşte bütün gelişmeler bu yüzden ortaya çıktı. Fakat hak ihlali her konuda eleştiriye çekilmesini sağlayan İstanbul 13. Ceza Mahkemesi hemen devreye girdi ve hak ihlali konusunda kararın yanlış olduğunu... Aksine bu alınacak kararın YArgıtay'da olduğunu belirterek dosyayı Yargıtay 3. Ceza Dairesi'ne gönderiyordu. İşte bütün olaylar bu yüzden patlayıverdi. Yandaş kanallar ise her konuya nane oldukları gibi, bu konuya da kapalı gözlükle girerek hiçbir gelişmeye ve fikre saygı göstermeden Yargıtay'ın yanında yer alıverdi.

DURUM BÖYLE GİDERSE NE OLUR?.. ÜLKEDE HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜ YERİNE YARGININ CILIZLAŞTIRILMASI KALIR... YETKİLİ ORGANLARIN YETKİSİZ HALE GETİRİLMESİ ADETA KANUNLAŞTIRILMAK İSTENİR... Kİ ÖYLE DE OLUYOR... Tüm bu gelişmeler dikkatle izlenirken İstanbul Barosu da konuya dahil oldu ve şöyle dedi: " “Yargıtay 3. Ceza Dairesi, Anayasa Mahkemesi’nin kararında belirtildiği şekilde ve yeniden yargılama yapmaya yetkili makam olarak İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’ne dosyayı iade etmesi gerekirken Türk Hukuk sisteminde yeri olmayan Anayasa Mahkemesi kararına (UYMAMA) şeklinde bir karar vermiştir. Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin Anayasa’nın 153/6 maddesinde yer alan ‘Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazete'de hemen YAYIMLANIR ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar’ şeklindeki açık hükmüne rağmen bu kararı vermesi TCK’nın 257.maddesi bağlamında görevin kötüye kullanması ve TCK’nın 109. maddesi bağlamında kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunu oluşturacak niteliktedir.” Burada kıvrak zekayla siyasi makaleyi yazmak değil... Aksine kanunlarla ve karşılık bulan yasalarla cevap veren kurum ve kuruluşlara yer vermemiz daha mantıklı olmaktadır.

YÜKSEK SEÇİM KURULU NEDEN DEVREYE GİRMİYOR?.. YÜKSEK SEÇİM KURULU BAŞKANLIĞI NEDEN SUSUYOR?.. ASLINDA KONU ONLARIN KONUSU DEĞİL MİDİR?.. ÇÜNKÜ YÜKSEK SEÇİM KURULU CAN ATALAY'IN MİLLETVEKİLİ SEÇİLMESİNİ ONAYLADIKTAN SONRA ONLARIN BİR ÜSTÜNDE KURUM VE KURULUŞ YOKTUR VE ATALAY SERBEST BIRAKILMALIDIR. Aynı şekilde ve aynı mantıkta hareket ederek konuya baktığımızda İstanbul Barosu Başkanı Av. Filiz Saraç tarafından Yargıtay 3. Ceza Dairesi Başkanı ve Üyeleri hakkında Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulu’na verilen suç duyurusu dilekçesi, ayrıca disiplin yönünden de takdir ve ifası için Yargıtay Yüksek Disiplin Kurulu ile Hakimler ve Savcılar Kurulu (HSK) Başkanlığı’na gönderildiğini gördük. Burada anladığımız tek gerçek şudur: Konu Gezi Olayları hakkında içinden çıkılamayan bir duruş sergilenmektedir. Yargıtay da Can Atalay'ın bu konuyla ilişkilendirilerek serbest bırakılmaması olayı gözümüze çarpmaktadır. Oysa Anayasa Mahkemesi kararını güçlendiren başka bir olay daha vardır. O da, YÜKSEK SEÇİM KURULU'nun Can Atalay'ın milletvekilliği seçilmesine izin vermiş olmasıdır... Madem ki Can Atalay bu derece suçlu ise, Yüksek Seçim Kurulu neden devreye girmiyor?.. Yüksek Seçim Kurulu Başkanlığı neden susmayı tercih ediyor?.. Yüksek Seçim Kurulu Başkanlığı üzerinden bir kurum var mıdır?.. Tabii ki yoktur... Hatta Yüksek Seçim Kurulu'nun verdiği kararı eleştirecek bir kurum da yoktur... Yeter ki yasal olsun... İşte hem Anayasa Mahkemesi'nin Hak İhlali kararı yerinde ve sağlamdır... Hem de Yüksek Seçim Kurulu'nun susmayı tercih ettiği halde konuya "Evet, Hak İhlali Vardır" imajını yarattığı görülmektedir. Ama suskunluk hem hukuku yok etmektedir... Hem de yasaların düzenli şekilde çalışmasını engellemektedir. Demek oluyor ki Yüksek Seçim Kurulu da konuya hemen müdahil olmalı ve Can Atalay'ın serbest bırakılması yönünde kararı olağanüstü desteklemelidir. Yoksa ortada ne hak hukuk kalacak (Ki kalmadı)... Ne de Anayasa Mahkemesi'ne saygı kalacak. Bunun için anahtar kurum olan Anayasa Mahkemesi kararını Yüksek Seçim Kurulu destekleyerek konuya ağırlığını koymalıdır. Ne yazık ki çekimser kalıyor ve hukuki kararlara saygı göstermiyor. İşte asıl sancı burada başlıyor. NOT... Ve unutmadan şunu belirtelim: ANAYASA MAHKEMESİ'Nİ TANIMAMAK ANAYASAL DÜZENİ YIKMAYA TEŞEBBÜS ETMEKTİR. CEZASI AĞIRLAŞTIRILMIŞ MÜEBBET HAPİSTİR.(TCK 309) Tam açılımı şöyledir: ((Türk Ceza Kanunu'nun (TCK) 309. maddesine göre; “cebir ve şiddet kullanarak, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının öngördüğü düzeni ortadan kaldırmaya veya bu düzen yerine başka bir düzen getirmeye veya bu düzenin fiilen uygulanmasını önlemeye teşebbüs edenler ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile cezalandırılırlar.))